TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
10. KALKINMA PLANI (2014–2018)
SANAYİ, KALKINMA, BÖLGESEL FARKLILIKLAR, MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER, YATIRIMLAR, KİT’LER VE ENERJİ BÖLÜMLERİ HAKKINDA GÖRÜŞLER
(Özet Değerlendirme)
1- GİRİŞ
Bu raporda; Makina Mühendisleri Odası’nın görev ve görüş alanlarını kapsayan sanayi, kalkınma ve bölgesel gelişme, sınai yatırımlar ile sanayileşmeye ilişkin göstergeler, kamu yatırımları, sanayi işletmeleri ve özellikle KOBİ’ler, imalat teknolojileri ile Ar-Ge, inovasyon ve enerji üzerine bölümlerine ilişkin değerlendirmeler yapılarak, 10. Kalkınma Planı’na yönelik yaklaşım, görüş ve öngörülerimiz özet olarak verilmiştir.
Raporda 10. Kalkınma Planı’nda sunulan sıra ve sunum düzen gözetilerek değerlendirme ve irdelemeler yapılmıştır. Ayrıca sanayide bugün ortaya çıkan tablonun bir analizi de verilerek görüşlerimiz sunulmuştur.
2- PLAN DEĞERLENDİRİLMESİ
2.1 Dünya Makroekonomik Göstergeleri
10. Kalkınma Planı, sayfa 19 ve Tablo 1’de yer alan makroekonomik göstergelerde; dünya GSYH büyüme oranları ile diğer makroekonomik gösterge öngörüleri verilmiştir. Buna göre: Dünya GSYH Artışı (Büyüme %’si): 2014–2018 dönemi için ortalama yıllık artışları
Gelişmiş ekonomiler % 2,5
Gelişmekte olan ekonomiler % 6,0
Buradan görülmektedir ki gelişmiş ekonomilerde kriz öncesi (2002–2006) seviyesinde bir büyüme hızı beklenmektedir. Gelişmekte olanlarda ise kriz dönemi (2007–2013) seviyesine yakın bir gelişme görülmektedir.
Görüşümüz her iki ülkeler grubundan da üye oranlarının, bu rakamların altında kalacağı öngörüsünde odaklanmaktadır. Dünyadaki sosyal ve politik gelişmelerle işsizlik eğilimleri bu yaklaşımı desteklemektedir.
Dünya ticaret hacmi artışı % 6,1 kriz öncesi seviyeden de düşük olup bu dönemde daha da hızlı bir düşüş yaşanabilir.
Dünya enflasyon oranı % 3,8 kriz öncesi seviyenin aynıdır.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde enflasyonun artma eğilimi izlediği gözlenmiştir.
Bütçe Açığı/GSYH
Gelişmiş ekonomilerde -% 2,8
Gelişmekte olan ekonomi -% 1,6
Kriz öncesi dönemdeki değerlere yakın olan gelişmişlerin bütçe açığı, gelişmekte olanlarda kriz döneminden de yüksektir.
Borç Stoku / GSYH
Gelişmiş ekonomilerde % 106,6
Kriz döneminde olandan yüksek seviye
Gelişmekte olan ekonomiler % 31,2
Kriz döneminin altındaki seviye
Dünya İşsizlik Oranı
Gelişmiş ekonomiler % 7,4
Kriz dönemindeki işsizlik seviyesi
Gelişmekte olan ekonomiler % 11,3
Kriz döneminden yüksek seviye
(Gelişmekte olan ekonomilerin hesabı tarafımızdan yapılmıştır.)
İşsizlik oranları ve bütçe açığı en önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Ayrıca gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı bu dönemde ivme kazanacaktır. Bu tablo yurtiçi kredi kaynak artışına, tasarruf oranları düşüşüne, rekabet gücü kaybına ve cari denge üzerinde baskılara neden olacaktır. Cari açıklarda artış görülebilir. Küresel finans sistemi istikrarsızlığı gelişmekte olanların aleyhine gelişebilir.
2.2 Plan Öncesi Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler
10. Kalkınma Planı sayfa 20–27 arasındaki görüşlerin incelenmesi ve değerlendirilmesi ile;
Ülkemizde kişi başına milli gelir, 2012 yılında 786 milyar dolar toplam GSYH esas alınarak 10.504 dolar/kişi olarak verilmiştir. Bu durum AB–27 ülke ortalamasının % 52,6’sına ulaşmıştır. Bu durum refah durumunun Avrupa’nın çok altında kaldığını göstermektedir.
Enflasyon oranı plan öncesinde tek haneli olmakla birlikte kırılgan bir nitelik taşımaktadır. İthal mallarındaki artış enflasyonu artırabilecektir.
Türkiye’ye sermaye girişleri genellikle hizmet sektöründe (bankacılık, sigortacılık, inşaat, ulaştırma, sağlık vs.) oluyor. Tarım ve sanayide, doğrudan yabancı sermaye yaratımı düşük, krediler kısa ve orta vadelidir,
GSYH içindeki sektör üretimi payları:
Tarım / GSYH % 7,9
Sanayi / GSYH % 19,3
Hizmetler / GSYH % 72,8
Tarım ve sanayide düşüş, hizmetlerde artış var.
2007–2012 yılları arasında (9. Plan) yukarıdaki üç sektörün yılda ortalama katma değer arışları % 2,1; % 3,7 ve % 4,0 olarak belirlenmiştir. Sanayide düşük-orta ve orta teknolojiler egemen oluyor.
2007–2012 döneminde, büyümenin kaynağı, özel tüketim, ihracat ve sabit sermaye harcamaları olarak belirlenmiştir. Ancak sabit yatırımların artış hızı plan dönemi ortalama hedefinin altındadır. İhracatın ithalata bağımlılığı, büyümenin kaynaklarında ithalatı da bir kaynak olarak ortaya koymaktadır. Net ihracatın büyümeye katkısı, yıllık ortalamada 0,3 puan olmuştur.
Büyümenin kaynakları arasında yer alan toplam faktör verimliliği (TFV) artış hızı % -0,5 ile plan hedefinin altında kalmıştır.
2007–2012 döneminde işsizlik oranı yıllık ortalama % 9,1 olarak belirlenmiş, ancak % 14’e kadar çıkış olmuştur. Kronik işsizler de ele alınırsa bu oran daha yüksektir. Bu dönemde taşeronlaşmanın artışı ve fason imalatın etkisi ile işçi sağlığı ve iş güvenliği azalmış, iş kazaları artmış çalışma saatleri limiti aşmış ve saat başına ücretler düşmüştür.
Yine Dokuzuncu Plan döneminde (2007–2012);
İthalat ihracattan hızlı artmıştır.
Dış ticaret açığının GSYH’ye oranı yıllık ortalaması % 9,9; cari açığın GSYH’ye oranı ise 5,9 olmuştur.
Dönem boyunca toplam cari açık 375 milyar doları bulmuştur. Yurtiçi tasarrufların düşük düzeyi bu olguyu önemli bir “ekonomik kırılganlık” haline getirmiştir.
Dış borç stokunun dönem ortalamasının GSYH içindeki payı % 41,2 olmuştur. Bu özel sektör kaynaklı borçlara iç kaynaklı kamu borçları eklendiğinde oran % 63’ü bulmaktadır.
Özelleştirmeler dönem boyunca, bütçe açığının düşük olmasında rol oynamış, yüksek vergilerin de bunda büyük etkisi olmuştur. Plan döneminde KİT’lerin ürettiği katma değerin GSYH içindeki payı sürekli düşüş göstermiştir. Bu dönemin toplam özelleştirmeleri 20,3 milyar dolardır.
Dokuzuncu Plan döneminde rekabet gücü göstergeleri ele alındığında;
2007 yılında 155 ülke içinde 84’üncü
2012 yılında 183 ülke içinde 71’inci sırada yer alınmıştır.
2007–2012 döneminde imalat sanayi üretim artışı, plan hedefinin altında, yıllık ortalama olarak % 3,7 gerçekleşmiştir. KOBİ’lerde artış daha düşük (% 2,4), büyük işletmelerde daha yüksek (% 4,3) olmuştur. Bu durum KOBİ’lerin istenilen düzeyde verimlilik artışı sağlayamadığını göstermektedir. İmalat sanayinde orta-düşük ve orta teknolojiler egemen olmuş orta-yüksek ve yüksek teknolojilerin payı düşük kalmıştır.
Üretim ve ihracatta yüksek katma değerli ve teknoloji yoğun bir yapı gerçekleşememiş, ara malı ithalatı bağımlılığı artarak sürmüştür.
AR-GE’ye ayrılan kaynaklar dönem boyunca artırılmasına karşın AR-GE harcamalarının GSYH içindeki payı 2007’de % 0,67’den 2012’de % 0,86’ya ancak çıkabilmiştir. Patent ve markalaşma oranları oldukça düşük kalmıştır.
2007–2012 döneminde KOBİ’lerin istihdam ve katma değerdeki payı % 3,5 düşmüş, yatırımlarda ise % 4,5 artmıştır. KOBİ’lerin rekabet gücü, verimlilik, inovasyon ve AR-GE faaliyetleri ile büyüme kurumsallaşma ihtiyacı sürmektedir.
Dokuzuncu Planda bölgesel kalkınma sağlayacak ve bölgesel farklılıkları azaltacak bir yatırım ve üretim hamlesi yapılamamıştır. Kalkınma ajansları tüm desteklere karşın, istihdam hacmini, rekabet gücünü, sanayi üretimini artıracak işsizliği düşürecek projeler geliştirip, hayata geçirememiştir. Alt yapı destekleme projeleri, potansiyeli gerçekleştirememiştir.
Onuncu Kalkınma Planı, özellikle sanayi sektöründe katma değer artışı sağlayabilecek bir dönüşümü yapacak ve daimi bir büyüme hızına ulaşabilecek yapıyı kurmak zorundadır. Bunun için de asgari % 4,5 civarında bir yıllık ortalama büyüme hızını sağlamak gerekir. (Sayfa 27)
3. ONUNCU PLAN AMAÇ, POLİTİKA VE HEDEFLERİ
3.1 Kamu İşletmeciliği
Dokuzuncu Plan döneminde kamu; petro-kimya, tuz, tütün sektörlerinden tamamen çekilmiştir. Elektrik dağıtım, doğalgaz dağıtım, imalat sanayi, limanlar, telekomünikasyon, bankacılık, denizyolu ve havaya taşımacılığında önemli oranda özelleştirmeler yapılmıştır.
KİT’lerin ürettiği katma değerin payı 2006’da % 1,8 iken 2012’de % 1,3’e gerilemiştir. KİT’lerin cirosunun GSYH’de payı 2012 itibarıyla % 8,3 olmaktadır. 2007–2013 arasında 15,7 milyar sermaye transfer yapılan KİT’ler, Hazine’ye 5,4 milyar temettü ve hâsılat payı bırakmıştır. KİT’lere ilişkin olarak Dokuzuncu Planda Stratejik Plan anlayışına geçilmiş olup, yeniden yapılanma ihtiyacı yine gündeme gelmiştir.
KİT’lere ilişkin 10. Plan gelişme ve hedef öngörüsü aşağıda çıkarılmıştır. (GSYH’ye oran, %)
(GSYH’ye oran, %)
2008 |
2018 |
|
Toplam Katma Değer |
1,0 |
0,8 |
Satış Hasılatı |
8,3 |
3,8 |
Sermaye Transferi |
0,6 |
0,2 |
Yatırım |
0,5 |
0,4 |
Borçlanma Gereği |
0,2 |
0,3 |
Politikalar’da KİT’lerin yapılandırılması, AR-GE faaliyetlerini artırması, özelleştirmeler ve tasfiyelerden söz edilmektedir, özetle kamu işletmeleri KİT’ler tamamen gözden çıkarılmıştır.
3.2 Yatırım Politikaları ve Kamu
Dokuzuncu Planda bölgelerarası gelişmişlik faaliyetlerinin azaltılması için eğitim, sağlık, teknolojik araştırma, ulaştırma, sulama, içme suyu ve bilgi iletişim için alt yapı yatırımlarına ağırlık verilmiştir. Sabit sermaye kamu yatırımlarının GSYH içindeki payı (%) dönemler itibarıyla;
2006 2012 2013
3,8 4,2 4,5
Başı % 37,4 ile ulaştırma yatırımları çekmektedir. Enerji % 7,3, eğitim % 12,3, tarım % 10,2 pay almaktadır. İmalatın payı yalnızca % 1’dir.
Toplam kamu sabit sermaye yatırımlarında gelişme ve hedefler ele alındığında (Tablo 18, Sayfa 92)
9. Plan Dönemi (2007–2013) |
10. Plan Dönemi (2014–2018) |
|||
(Milyar TL) |
(%Pay) |
(Milyar TL) |
(% Pay) |
|
İmalat |
3,8 |
1,0 |
3,7 |
0,9 |
Enerji |
28,6 |
7,3 |
15,0 |
3,6 |
Tarım |
39,9 |
10,2 |
50,1 |
12,0 |
Madencilik |
8,5 |
2,2 |
12,5 |
3,0 |
Ulaştırma |
146,1 |
37,4 |
141,9 |
34,0 |
……………. |
………… |
………. |
………. |
……… |
Toplam |
391,0 |
100,0 |
417,4 |
100,0 |
10. Plan döneminde de aynı esaslarla kamu, üretken olmayan alanlara yatırımları planlamaktadır.
3.3 Özel Sektör Yatırımları
Özel sektör sabit sermaye yatırımları yılda ortalama % 2 artış göstererek, 2006 yılında GSYH içindeki payı % 18,9 iken 2012 yılında % 16,4’e düşmüştür.
Doğrudan yabancı sermaye girişi, 2007–2012 döneminde 73,3 milyar dolar olmuştur. Burada imalat yatırımları % 8 pay alarak 5,9 milyar dolarda kalmıştır. Doğrudan satın almalar ve ortaklıklar dışında, yabancı sermaye yeni imalat yatırımları 1,2 milyar dolarda kalmıştır.
Onuncu Plan döneminde saptanan hedef, yeni yatırım ve ek üretim kapasitesi oluşturacak alanlara yönlendirme söz konusudur. Cari açığın da sürdürülebilir bir düzeyde kalması amaçlanmıştır. Sonuçta katma değeri yüksek ve teknoloji yoğunluklu yatırımlar yine rafta kalacaktır.
2018’de özel sektör sabit sermaye yatırımlarının GSYH içindeki oranı % 19,3 olarak öngörülmektedir. Yine Plan döneminde doğrudan yabancı sermaye girişinin GSYH’deki payı yıllık ortalama değeri % 2 olarak saptanmıştır.
Politikalarda ithal girdilerin stratejik ürün ve sektörlerde yerlileştirilmesi özendirilecek, yatırımlara arsa tahsisi, teşvik artışı ve ticari kolaylıklar vs. sağlanacaktır. Kalkınma ajanslarına da il bazında yatırım desteği için faaliyet alanı sağlanacaktır. Böylece bu plandaki politikalar da 9. Plandan farklı olmamakta, yapısal bir değişim söz konusu olmamaktadır.
3.4 AR-GE ve Yenilik Politikaları
Dokuzuncu Plan’da AR-GE harcamalarının GSYH’deki payı saptanan hedefe ulaşamadı. 2006’da % 0,67 olan oran 2012’de ancak % 0,86’ya çıkarılabildi. Plan hedefindeki % 2 AB ortalaması % 1,9’un çok altında kaldı. (Sayfa 96–100)
Onuncu Plan hedeflerinde ise AR-GE göstergeleri aşağıdaki gibi saptanmıştır. (2018 Yılı)
AR-GE Harcamalarının 2018 2012
GSYH’ye oranı (%) 1,80 0,89
AR-GE’de Özel Sektör Payı (%) 60,0 45,0
Tam Zamanlı AR-GE Personeli (Bin kişi) 120 96
Tam Zamanlı Araştırmacı Sayısı (Bin kişi) 176 77
AR-GE Personelinde Özel Sektör Payı (%) 60 50
Ancak bu değerlere ulaşılması için teknik altyapı, üniversite-sanayi işbirliği ve özendirme politikaları yeniden saptanmalı ve düzenlenmelidir. Nitekim 2012 değeriyle kıyaslandığında önemli bir yeniden yapılanma söz konusudur.
4. İMALAT SANAYİİNDE DÖNÜŞÜM
Dokuzuncu Planda Sanayi üretim, istihdam ve katma değerleri aşağıda gösterilmiştir. (Sayfa 99–100)
2007–2012
Ortalama Değeri
İmalat Sanayi Üretim Artışı (Yıllık ortalama) % 3,7
İmalat Sanayi İstihdam Artışı (Yıllık Ortalama) % 1,5
İmalat Sanayi/GSYH 2007: % 19,2 – 2012: % 15,6
İmalat Sanayi Katma Değeri/Üretim 2007: % 20,1 – 2012: % 18,5
Orta teknolojili sektörlerde üretim daha yüksek
Yüksek teknolojili sektörlerde üretim daha düşük
Katma değer içinde üretimin payı düşük.
İmalat sanayinde doğrudan yabancı sermaye yatırımları 2007-2010’da azalış, 2011-2012’de yeniden artış göstermiş olup, 2007–2012 döneminde toplam 5,9 milyar dolar olmuştur.
İmalat sanayinin bölgesel dağılımında dengesizlik sürmektedir. Marmara bölgesi dışında yatırım ve üretim kapasitesi artırılmalıdır.
Onuncu Plan hedeflerinde; Türkiye’nin uluslararası rekabet gücü ve dünya ihracatındaki payı artırılmalı ve imalat sanayinde dönüşüm gerçekleştirilerek yüksek katma değerli yapı ve ileri teknoloji sektörlerinin pay artışı gerçekleştirilmelidir.
İmalat Sanayi Gelişme Hedefleri (2006–2018)
2006 |
2012 |
2013 |
2018 |
|
İmalat Sanayi/GSYH (Cari Fiyat, %) |
17,2 |
15,6 |
15,5 |
16,5 |
Yüksek Teknolojili Sektörlerin İmalat Sanayi İhracatındaki Payı (%) |
5,6 |
3,7 |
3,7 |
5,5 |
İmalat Sanayi İhracatı (Milyar $) |
79,6 |
129,9 |
144,1 |
257,1 |
Orta-Yüksek Teknolojili Sektörlerin İmalat Sanayi İhracatındaki Payı (%) |
30,8 |
31,4 |
31,4 |
32,1 |
Türkiye Üçlü Patent Başvurusu |
14 |
35 |
63 |
167 |
Sanayide Verimlilik Artışı (%) |
1,2 |
0,9 |
0,8 |
1,9 |
Görüldüğü gibi Sanayinin GSYH’deki payı düşmüş, ileri teknoloji sektörlerin ihracattaki oranı düşük kalmış, orta-yüksek teknolojilerde ihracattaki pay ancak korunabilmiştir. Patent başvuruları ve verimlilik artışları düşüktür.
Sektörel hedef ve politikalarda; kimya sanayi, petrokimya, plastik, kompozit ve ileri malzemelerde yeni yatırımlar için uygun yer tahsisi ile kimya parklarının kuruluşu öngörülmektedir.
İlaç sanayinde ihracatı arttıran, ARGE ile bütünleşmiş, daha yüksek katma değerli ilaçlar üreten rekabetçi bir yapı özendirilmektedir.
Tekstilde daha yüksek katma değer yaratan markalar ve tasarımlarla çevreye duyarlı pazarlamada etkin bir yapı dönüşümü söz konusudur.
Mobilya’da tasarım ve markalaşma, modern üretim teknikleri, toprağa dayalı sanayide yerli kaynaklardan refrakter malzeme ve ileri seramik ürünleri üretecek yatırımlar ön görülmektedir.
Ana metal sanayinde sürdürülebilir ve güvenli girdi tedariki, demir-çelik sektöründe yüksek katma değerli ürünler (paslanmaz çelik, vasıflı çelik, yapısal çelik, dikişsiz boru gibi) teşvik edilmektedir.
Elektronik sektöründe yeni teknolojiler ile savunma sanayi, otomotiv sanayi, haberleşme, elektroniklerine yönelik çözümler desteklenmektedir.
Tıbbi cihaz ve malzemede bu bağlamda ihracata yönelik yatırımlarla desteklenecek; makine sektöründe siparişe dayalı, kaliteli ve yüksek performanslı imalat için inovatif ürünler ve satış sonrası hizmetler ele alınacaktır. Bu politikalar hangi araçlar, sermaye ve yatırımlarla özendirilecek, bunlar belirlenmemiştir.
5. GİRİŞİMÇİLİK VE KOBİ’LER
Burada KOBİ’lerin 2012 itibarıyla bir yapısal analizi çıkarılmıştır:
2012’de (%) Paylar
Çalışanların Oranı 99,9
İstihdamın Payı 76,0
Katma Değer Payı 54,0
Yatırımların Oranı 50,0
Üretimin Payı 56,0
Banka Kredileri Payı 25,0
İhracat İçindeki Payı 6,0
Küresel Rekabet Endeksi 144 ülke arasında 62. sıra
Girişim Sermayesinde 144 ülkede 73. sıra
Girişimcilik ve KOBİ’lerde Gelişme ve Hedefler aşağıdaki tabloda belirlenmiştir.
2006 2012 2013 2018
Yeni Kurulan Şirket (Bin) 53 39 50 75
Küçük ve Orta Ölçekli Şirketler Toplamdaki
Oranı (%) –(20-249 kişi)– 1,7 2,4 3,0 4,0
OSB’lerdeki İşletme Sayısı 35.000 41.000 45.000 65.000
Tamamlanan OSB Sayısı 130 153 160 200
KOBİ’lerin İhracatı (Bin) 50 90 100 150
İhracat Yapan KOBİ (Bin) 44 50 52 60
KOBİ’lerin AR-GE Payı (%) 10,0 14,9 17,0 20,0
Teknoloji Geliştirme Bölgesi Girişim Sayısı 604 2.174 2.500 4.000
Görüldüğü KOBİ’lerde ciddi yapılandırma ve AR-GE, inoyasyon faaliyetine ihtiyaç vardır.
Öncelikle sanayinin taşeronlaşmadan kurtulması, GSYH’deki payının artırılması, yüksek katma değerli ürün yaratması için zorunludur.
6. PLANININ ENERJİ İLE İLGİLİ BÖLÜMLERİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME
6.1 GENEL
Plan metni bütününde ve enerji ile ilgili bölümünde, siyasi iktidarın sürdürdüğü ve sürdüreceğini bildirdiği politika ve uygulamaların tekrarı söz konusudur. Yer alan sayısal hedeflere hangi programlar ve politikalarla, hangi araçlarla ulaşılacağına ilişkin bir bilgi yoktur. Özelleştirme uygulamalarının sürdürüleceği, tüm yeni elektrik üretim yatırımlarını özel sektöre bırakılacağı belirtilmektedir.
6.2 ENERJİ SEKTÖRÜ TAHMİNLERİ
6.2.1 Birincil Enerji Üretimi
2012 Birincil Enerji Talebi olarak Planda 119.302 btep değeri yer almaktadır. Daha önce ETKB tarafından açıklanmayan ve ilk kez Onuncu Kalkınma Planında yer alan bu değer, 2011’e göre % 4.21’lik bir artışa işaret etmektedir. Planın 2013 gerçekleşme tahmini 123.600 btep, artış oranı tahmini ise % 3,6’dır.
2013–2018 için birincil enerji tüketiminin yılda % 4.5’luk bir oranda doğrusal olarak artacağı öngörülmüştür. Dünya ölçeğinde etkileri giderek artan ekonomik kriz ve etkileri tüm ülkelerde hissedilen daralma ve durgunluk dikkate alındığında, bu düzeyde bir artış beklentisi gerçekçi gözükmemektedir.
6.2.2 Elektrik Enerjisi
6.2.2.1 Elektrik Üretim Tahminleri
Planda 2013 elektrik üretiminin, 2012’ye göre % 5.39 artacağı ve 255 GWh’a ulaşacağı öngörülmektedir. 2013’ün ilk dört ayında elektrik üretiminin geçen yılın aynı dönemine göre artmak bir yana % 3,4 oranında gerilediği dikkate alındığında, tüketimin yılın bütününde % 5.39 artması pek olası gözükmemektedir.
Plan 2013–2018 dönemi için elektrik tüketiminde yıllık % 6 oranında doğrusal bir artış öngörmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere, dünya ölçeğinde etkileri giderek artan ekonomik kriz ve etkileri tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de hissedilen daralma ve durgunluk dikkate alındığında, bu düzeyde bir artış beklentisi gerçekçi gözükmemektedir.
6.2.2.2 Elektrik Üretiminde Doğal Gazın Payı
Siyasi iktidarın elektrik üretiminde doğal gazın payını 2023’de % 30’a düşürme hedefinin, izlenen politikalarla mümkün olamayacağı Odamızca çeşitli vesilelerle ifade edilmişti. Plan, 2012’de elektrik üretiminde % 43.18 olan doğal gazın payını 2013’te % 43 olarak tahmin etmektedir. 2018 için öngörü % 41’dir.
Lisans alıp, yatırımlarını süren santrallerin kurulu gücü 20.918.60 MW’dır. Başvuru, inceleme-değerlendirme ve uygun bulma aşamasındaki santrallerin kurulu gücü ise 33.158,25 MW’dır. Lisans iptali için başvuran toplam 9 692.06 MW güçteki projeler düşüldüğünde bile, proje stoku 44.384.79 MW’ye ulaşabilecektir. Bu kapasiteye mevcut doğal gaz santrallerinin 18 317.80 MW gücü eklendiğinde, doğal gaza dayalı elektrik üretim santrallerinin kurulu kapasitesi 62 702.59 MW’ye ulaşacaktır. Bu rakam, bugünkü toplam kurulu gücün % 110’udur. Bu rakamlar, siyasi iktidarın elektrik üretiminde doğal gazın payını 2023’de % 30’a düşürme iddiasının boş bir hayal olarak kalacağını göstermektedir. Planda önümüzdeki beş yıl için öngörülen yalnızca % 2’lik azalma hedefi de bunun utangaç bir tarzda kabulü anlamına gelmektedir.
6.2.2.3 KURULU GÜÇ TAHMİNLERİ
2012 sonunda 57 058 MW’ye ulaşan kurulu güç için Plan, 2013 sonunda yalnızca % 2.53 oranında 1 442 MW bir artış ve kapasitenin 58 500 MW’ye ulaşmasını öngörmektedir. Oysa ETKB’nin enerji yatırımları verileri, yılın ilk beş ayında devreye alınan ek kapasiteyi 1 263.87 MW olarak vermektedir. Doğaldır ki, yılsonuna kadar devreye girecek kurulu güç kapasitesi, 10. Plan öngörüsünün üzerinde gerçekleşecektir.
Planın 2018 için kurulu güç tahmini 78.000 MW’dir. Bu veri, beş yılda kurulu gücün 19 500 MW artacağı anlamındadır. Oysa Ocak 2013 itibariyle EPDK’dan lisans alıp yatırım aşamasına geçen projelerin kurulu güç toplamı 52 523 MW’dir. Lisanslama sürecinde olan projelerin kurulu güç tutarı ise 65 566 MW’dir. Toplam 118 084 MW’ye ulaşan bu kapasiteden iptal talebiyle EPDK’ya başvuran 15 160.40 MW kapasitedeki projeler düşüldüğünde bile klan proje stoku 102 923.60 MW’dir. Siyasi iktidar, önümüzdeki beş yıl içinde lisanslı ve lisans sürecinde olan projelerin yalnızca %18.95’inin devreye alınabilineceğini düşünmektedir.
Öte yanda, Ocak 2013 itibariyle gerçekleşme oranı % 10’un altında olan santrallerin toplam kurulu güç içindeki payı % 56,97’dir. Bilgi vermeyenlerle birlikte, lisans alan yatırımların % 64.61’inin henüz yatırıma başlamadığı söylenebilir.
Bu veriler siyasi iktidarın enerji politikalarında planlama diye bir anlayışın olmadığını göstermektedir. 2018’e kadar lisanslı projelerle lisanslama aşamasında olan projelerin beşte birinden daha azının gerçekleşebileceğini kabul etmek, bu gerçeğin itirafı olmaktadır.
6.2.4 LiNYİTE DAYALI ELEKTRİK ÜRETİMİ
Planda 2012 yılı linyite dayalı elektrik üretimi TEİAŞ verilerine göre 34 397 MWh iken hatalı olarak 39 000 MWh olarak verilmekte, 2018 üretim hedefi ise 60 000 MWh olarak konulmaktadır. 2018 ‘de 60 000 MWh üretime ulaşmak için, yatırım aşamasında olan 1460 MW kapasiteye ek olarak yaklaşık 2 600 MW kapasitede linyite dayalı santral yatırımının başlaması ve sonuçlanması gerekmektedir. Bu gerçekleşmesi oldukça güç bir hedeftir.
6.3. ENERJİ VERİMLİLİĞİ
Planda Enerji verimliliği; “782. Enerji Verimliliği kanunuyla enerjinin verimli kullanımını teşvik eden ve zorunlu kılan düzenlemeler getirilmiş, 2012 yılında yayımlanan Enerji Verimliliği Stratejisi Belgesiyle 2023 yılına kadar enerji yoğunluğunun en az % 20 oranında azaltılması hedeflenmiştir” şeklinde ifade edilmiş ayrıca 1.14. Enerji Verimliliğinin Geliştirilmesi Programı olarak daha detaylı bir metin verilmiştir. Bu metne dair değerlendirmelerimiz özetle şöyledir:
6.3.1 Enerji Verimliliği Konusunda Planda diğer bölümlerle göreceli olarak geniş yer ayrılması ve Enerji Verimliliği Stratejisi Belgesinde yer alan hedef ve eylemlere tekrar yer verilmesi çalışmaların başarısı açısından oldukça olumlu olarak değerlendirilmektedir.
Ancak Enerji Verimliliği Stratejisi Belgesinde 2011 yılından itibaren 2023 yılına kadar enerji yoğunluğunun en az % 20 oranında azaltılması hedeflenirken, Enerji Verimliliğinin Geliştirilmesi Programında 2012–2018 arasında % 8,8 (2011’de 0,2646 TEP/1000 $2000 ve 2018 için 0,243 TEP/1000 $2000) olarak belirtilmiştir. Strateji belgesinde yayınlanırken herhangi bir baz değer belirtilmemişti. Planda bir baz değer konulması olumludur. Bununla birlikte hedefin TL olarak ve nihai tüketim sektörü temelinde belirtilmesi ile sapmalara yol açacak faktörlerden arındırılmış bir hedefin ortaya konulmasını sağlayacaktı. Ayrıca iki hedef arasında uyumsuzluk bulunmaktadır.
Kamu binalarının enerji verimliliği hedefi belirtirken “belirlenecek göstergeler çerçevesinde” hedefin izleneceği belirtilmektedir. Enerji Verimliliği Stratejisi Belgesi’nin yürürlüğe girdiği neredeyse 1,5 yıldır bu çalışmalar yapılmamış olup ne zaman yapılacağı da belirsizdir. Bu nedenle bu hedefin gerçekleşmesi zor gözükmektedir.
6.3.2 Programda bazı eylemlerin bedellerinin düşünülmeden konulduğu görülmektedir. Örneğin düşük verimli motorların (on binlerce) daha verimli olanlarla değiştirilmesi, yalıtımı düşük ve/veya yetersiz yalıtıma sahip eski binalarda (6–7 milyon bina) standartlara uygun yalıtım yapılması gibi önlemler veya eylemler, önemli bütçeler gerektirmesi nedeniyle bir mali teşvik programı olmadan gerçekleştirilmesi ve yukarıdaki hedeflere ulaşılması zordur. En az 100–150 milyar TL’lik bir kaynak gerektirebilecek bu iyileştirmeler için Bileşen 2 de belirtilen ifadeler yetersizdir.
6.3.3 5. Bileşen için Belediyeler Kanununda yapılması gereken değişiklikler vardır.
6.3.4 Bina ve ulaşım sektörü ile ilgili eylemlerin tümü için belediyelere görev tanımı yapılması yerinde olurdu. Yerel yönetimlerin katkısı olmadan bu başarı sağlanamaz.
7. NEOLİBERAL PROGRAMIN TAMAMI ONUNCU PLANDA
Ayrıca Onuncu Plan, “Öncelikli Dönüşüm Programı” ana başlığı altında yirmi beş alanda neoliberal programı doruğuna vardıran düzenlemeleri de içermektedir. Bunların arasında İstanbul uluslararası finans merkezi programı, iş ve yatırım ortamı, işgücü piyasası, öncelikli teknoloji alanlarında ticarileştirme, sağlık endüstrileri, sağlık turizmi, aile ve nüfus yapısı, rekabetçiliği geliştiren kentsel dönüşüm programları da bulunmaktadır. AKP iktidarının uyguladığı bütün neoliberal politikalar, istihdam ve çalışma hayatına varıncaya dek Onuncu Plana içerilmiş durumdadır. Gerçekte kalkınma paradigması terk edilmiştir. Yıllardır emperyalizmin güdümünde uygulanan politikalarla, üretimi yatırımı, sanayileşmeyi, bilimi, teknolojiyi, mühendisi, insanı dışlayan uygulamalar planda sürmekte, kamu yararını gözeten planlama yönelimi dışlanmaktadır. Sanayinin gelişmesini ve ekonomik büyümeyi en geniş toplumsal tabana yayacak, refah ve istihdam sağlayacak, kamu yararına bir yatırım ve üretim planlaması eksikliği kendini açık bir biçimde ortaya koymaktadır.