TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ:
2007 Bütçesi Ekonominin ve Kaynakların Ülke Çıkarları ve
Toplumsal Gereksinimlere Göre Konumlandırıldığı
Bir Bütçe Değildir
IMF’ye en borçlu ülke konumundaki Türkiye, bu bağımlılığı aşamadığı müddetçe kötürümleşmektedir. Bu gidişin bir sonu olmalıdır.
TBMM’de kabul edilen yeni bütçenin temel parametreleri, Türkiye’nin sorunlarının 2007’de daha da derinleşeceğini göstermektedir. Uzun bir süreden beri bütçeler, iç ve dış borçlar, dış ticaret açığı, faiz dışı fazla, yatırımlarda azalma; kamu hizmetlerinin tasfiyesi, eğitim ve sağlık gibi temel sosyal alanlarda yaşanan gerileme; vergi adaletsizliği ve bölüşüm politikalarının ülke sanayisi ve çalışanlar aleyhine olması ile belirlenmektedir.
Zira bütçeler Türkiye’nin temel çıkarları ve toplumsal gereksinimler doğrultusunda hazırlanmamakta, büyük sermaye gruplarının üretim ve yatırım dışı rant eksenli çıkarları ve IMF ile 1998’de yapılan 10 yıllık “Yakın Takip Anlaşması”na göre hazırlanmaktadır. Üstelik 3 yıllık bütçe uygulamasına geçilmesiyle bu süre 10 yılı da aşmakta ve 2009 yılı ile 9. Planı da ipotek altına almaktadır.
2007 merkezi yönetim bütçe giderleri 204,9 milyar YTL, bütçe gelirleri 188,2 milyar YTL, bütçe açığı 16.830 milyar YTL olarak öngörülmüştür. Merkezi yönetim borç stokunun 348,5 milyar YTL’ye ulaşarak bütçe büyüklüklerini aşmış olması Türkiye’nin içine düşürüldüğü durumu göstermektedir.
2007 yılı bütçesinde, faiz harcamaları 53 milyar YTL’lik payla toplam bütçe harcamalarının % 25’ine ulaşmaktadır. Toplam vergi gelirlerinin % 33’ü faiz harcamalarına gitmektedir. Milli gelirin % 6,5’i faiz dışı fazla yaratmaya endekslenmiş bir bütçe söz konusudur. Faiz harcamaları, yatırım harcamalarının 7 katına ulaşmaktadır. Yatırımlara ayrılan pay % 6’lara gerilemiştir. Toplam yatırım ödenek tutarı 15,7 milyar YTL’dir. Bunun 12,1 milyar YTL’si sermaye giderleri, 3,6 milyar YTL’si de sermaye transferleri olarak belirlenmiştir. Ancak 2006 bütçesinde yatırmalara ayrılan payın yalnızca yarısının kullanılmış olması tablonun gerçekte ne kadar vahim olduğunu göstermektedir. Türkiye Cumhuriyet tarihinin yatırımlara en az pay ayrılan dönemini yaşamaktadır.
Kamu hizmeti talebi büyüyen bir ekonomi söz konusu iken, kamu iktisadi faaliyetleri ve kamu hizmetleri tasfiye edilmektedir. Sağlık ve eğitim ödeneklerinin milli gelir içindeki payı % 1,04 ve 3.33 gibi çok düşük oranlardadır. Bütçenin kamunun ekonomideki ağırlığı ve kamunun toplumla kurduğu en güçlü bağ anlamına gelmesine karşın kamunun üretim ve yatırımdan hızla çekilmesi Türkiye’yi her açıdan kötürümleştirmektedir.
Faiz giderlerini 44 Milyar YTL’den, 2007 yılında 53 Milyar YTL’ye çıkartan iktidar, bütçeye 9 Milyar YTL ek faiz yükü getirmiştir. Bu halka fatura edilecektir. Toplam gelirler içinde vergi gelirleri bütçede 158,15 milyar YTL olarak belirlenmiştir. Faiz harcamalarını bir zorunluluk olarak algılayan, personel harcamalarında yoksulluk sınırında ücreti kamu emekçilerine reva gören, sosyal güvenlik alanını kuşa çeviren iktidar, gelirleri artırma ve bütçe açığını geçici yamalarla kapatmanın yolunu halka yeni vergiler yüklemekte bulmaktadır. % 20 artırılarak 132,2 milyar YTL’den 158 milyar YTL’ye çıkartılan vergi gelirlerinin kaynağı tamamen dar gelirli halk olacaktır.
Kurumlar vergisinde indirimler, sermaye kesimine yönelik muafiyetler ve istisnaları gündeminden düşürmeyen iktidar, buralardan oluşan boşluklar ve faiz ödemelerinin yükünü halkın günlük yaşamına bindirilen ve % 74 gibi yüksek bir orana ulaşan dolaylı vergilerle karşılamayı amaçlamaktadır. Uygulanan neo liberal ekonomik politikaların yansıması olarak ek vergilerin kapımızı çalacağı açıktır.
Mevcut “büyüme” ise, ucuz döviz ve ithalata dayalı ihracat tarafından pompalanan, istihdamı azaltan, katma değer yaratmayan ve borçlu bir ekonomi içinde gerçekleşmektedir. İhracatın yapısı analiz edildiğinde ise düşük katma değerli malların ağırlıkta olduğu görülmektedir. Dışa bağımlılık temelinde şekillenen ithalat politikaları ve ithalata bağımlı ihracat, imalat sanayiinde üretim artışını zayıflatarak ekonomide küçülme (resesyon) tehlikesini gündeme sokmuştur. Borç faizi ve anapara ödemeleri ile serbest sermaye yatırımlarının yapılmayışının yarattığı boşluk doldurulamamış, sabit sermaye yatırımlarına dayalı kalıcı bir büyüme sağlanamamıştır. Sonuçta her 5 kişiden 1’i, bazı bölgelerde ise 4 kişiden 1’i işsiz kalmıştır; kayıt dışı ekonomi % 45 ile % 70’ler arasında tahmin edilmektedir. Bu durum ekonomideki serbestleşme ile esnek üretim ve esnek istihdam politikalarından beslenmektedir.
Türkiye’ye hakim olan ekonomik politika anlayışı, sürekli borç çevirmeyi benimsemiştir. Yatırım eksenli büyüme dışlanmıştır. Yüksek faiz uygulaması ile büyük sermaye gruplarının ve yabancı sıcak para spekülatörlerinin çıkarlarına endekslenmiş bir ekonomik politika gündemdedir. Bu durum Türkiye’nin yatırım ve sanayileşme politikalarından vazgeçtiğini göstermektedir. Türkiye sermaye hareketlerini yönetememekte, sermaye hareketleri ülkemizi kıskacına almaktadır.
Oysaki emekten, sanayileşmeden yana bir bütçe mümkündür. Böyle bir bütçe için IMF, DB, DTÖ v.b. uluslararası finans kuruluşlarının dayattıkları “yapısal uyum ve istikrar programları” reddedilmelidir. Kamuyu küçülten özelleştirmeler durdurulmalı; devletin ekonomideki yönlendiriciliği artırılmalı; planlama, kalkınma, sanayileşme ve istihdam yönelimi benimsenmelidir.
Ülkemizin zengin kaynaklarını ülke, kamu ve toplum lehine değerlendirecek orta ve uzun vadeli ulusal stratejiler benimsenmeli, bütçeler de bu çerçevede yatırım, sosyal devlet gereklilikleri ve toplumsal gereksinimler esas alınarak düzenlenmelidir. Yüksek gelir gruplarının lehine vergi afları son bulmalı; finansal işlemler ve faiz gelirleri üzerindeki vergiler artırılmalı; çalışanlar ve KOBİ’lerin vergi yükleri azaltılmalı; halkı bunaltan dolaylı vergiler düşürülmelidir.
Sanayileşme, kalkınma ve halk için bütçe! İşte doğru politika budur.
TMMOB
MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
Yönetim Kurulu Başkanı
Emin KORAMAZ