TMMOB Makina Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ:
Türkiye Sürekli Zam Rejimine Girmiştir. Bu Yılbaşından İtibaren 2009 Bütçe Açığı ile 2010 Bütçesinin Kara Delikleri Halka Fatura Edilecektir.
2010 Bütçesi Yatırımlar ve Sosyal Harcamaların Düşüklüğü, Öngörülen Bütçe Açığı, Borç Faiz Giderleri, Çalışanların Vergileri ile Bütün Halkı Etkileyen Dolaylı Vergilerin Yüksekliği İtibarıyla Mevcut Ekonomik Sosyal Bunalımın Derinleşeceğini Göstermektedir.
2010 Bütçesi, genel gerekçesinde belirtilen, “Makroekonomik istikrar, sürdürülebilir kalkınma, dışsal şoklara karşı ekonominin dayanıklılığını artırmak, kamu harcamalarının kalitesinin artırılması, halkımızın hayat standardının yükseltilmesi, eğitim, sağlık ve sosyal nitelikli, büyümeyi ve istihdamı destekleyen harcamalar” yapma özelliklerinden yoksundur. Kamu çalışanlarının maaşlarına yalnızca yüzde 5 artış öngörülen 2010 bütçesinin temel parametreleri; çalışanlar, sanayi ve ülkemiz çıkarlarının aleyhine bir içerikle belirlenmiştir. Bilindiği gibi 2009 bütçesinin genel gerekçesinde de benzer belirlemeler yer almış ama bütçe açığı bu söylemlere karşın rekor düzeye ulaşmış, uygulamalar tersi bir yönde gerçekleşmiştir.
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa göre, toplam bütçe harcamaları 286,9 milyar TL, gelirler de 236,7 milyar TL olarak belirlenmiştir. 50,1 milyar TL ile yüzde 23,61 oranında açık öngörülen bütçenin en önemli gideri, son yılların aşırı borçlanmasından kaynaklanan ve 58,8 milyar TL ile bütçenin yüzde 27,67’sine tekabül eden faiz ödemeleridir. 2010 dış ticaret açığı ise 45,5 milyar dolar olarak öngörülmüştür.
Bütçe açığı, dış ticaret açığı, faizi giderlerinin yüksekliği, üretimdeki gerilemeye tekabül eden ihracat ve ithalattaki reel gerileme, kriz ve ekonomideki durgunluk koşulları hükümet tarafından yatırımcı bir politikayla karşılanmamış, esasen vergi gelirlerinde artışa yönelinmiştir. 2010 bütçe giderlerinde yüzde 7,6 gelirlerinde ise yüzde 18,2 oranında artış öngörülmüştür. Bu artış zamlar yoluyla tamamen halka fatura edilecektir.
Vergi gelirlerinin 212,5 milyar TL olarak öngörüldüğü bütçede 13 milyonu aşkın çalışandan alınacak 42,9 milyar TL gelir vergisi, 2009’a göre yüzde 10 artış ile yine en yüksek bütçe gelirini oluşturmaktadır. Özelleştirmeler nedeniyle sürekli düşürülen kurumlar vergisi ise ancak 20 milyar TL’yi bulmaktadır. Gelir vergisi, kurumlar vergisi ve 4,5 milyar TL mülkiyet üzerinden alınan vergilerin toplamı yüzde 31,8’e tekabül etmektedir. Fakat yalnızca KDV (37,8 milyar TL) ile ÖTV (54,7 milyar TL) gelirleri, doğrudan vergileri aşarak yüzde 43,5’e ulaşmaktadır. Dolaylı vergilerin toplamı ise 68,2 ile çok yüksek bir düzeydedir.
2010’da KDV artış oranı yüzde 19, ÖTV artış oranı yüzde 31,6 olarak gerçekleşecektir. ÖTV KDV artışları 2011’de 99,8 milyara, 2012’de 108 milyar TL’ye çıkarak sürecektir. Kısacası önümüzdeki üç yıl boyunca petrol ve doğalgaz ürünleri, motorlu taşıt araçları, alkollü içkiler, tütün mamulleri, kolalı gazozlar, dayanaklı tüketim malları ve diğer mallar, banka ve sigorta muameleleri, şans oyunları ve özel iletişim vergisinde sürekli zam yoluyla artışlar yaşanacaktır. Bu sürekli zam rejimi anlamına gelmektedir.
Yalnızca 2010’da yaşamın her alanına uzanan petrol ve doğalgaz ürünlerine yapılacak zam oranı yüzde 26,2; tütün mamullerine ise yüzde 41,5’tir.
Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan payın yüzde 9,8, Sağlık Bakanlığı’na ayrılan payın yüzde 4,8 ile yerinde saydığı; KOBİ’leri Destekleme ve Geliştirme İdaresi Başkanlığına 360 milyon TL, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı’na 59 milyon TL, EİEİ’ye 49 milyon TL gibi düşük miktarların ayrıldığı bütçede Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan payın (2,6 milyar TL), Sanayi, Enerji, Bayındırlık ve İskan Bakanlıklarının toplam bütçelerinden (1,8 milyar TL) fazla olması çok düşündürücüdür.
Diğer yandan sanayileşme ve kalkınma gereklerinin tam tersi bir şekilde, bütçe giderlerinde sabit sermaye yatırımları için ayrılan pay 22,6 milyar TL’dir. Her zaman olduğu gibi bu yatırımların yapılıp yapılmayacağı ayrı bir sorundur. Daha önemlisi yatırımların bir kısmı özelleştirmelere altyapı düzenlemesi amacıyla, bir kısmı da hizmet sektörlerine yapılmaktadır. Yatırımlara ayrılan pay 1980’lerde ortalama yüzde 20, 2000’de yüzde 16 iken 2010 bütçesinde yüzde 7,8’e düşmüş olması, üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur. Kamu sabit sermaye yatırımları oranı ise yüzde 4,3 olarak belirlenmiştir ve kamunun artık sanayiye yatırım yapmadığı, özelleştirmelerle bu alandan çekildiği bilinmektedir.
İmalat sanayi yatırımlarında kamu sektörü payı 1998’de yüzde 2,7 olarak gerçekleşirken günümüzde binde 7’ye düşmüş olması sanayinin bütçeler dışında ayrıca bir planlama, kalkınma konusu olarak ele alınmasını gerektirmektedir.
Esnek istihdam biçimlerinin yaygınlaştırılacağı, özelleştirmelere devam edileceği, kamunun elektrik dağıtımı ve şeker üretimi alanlarından tamamen çekileceği, telekomünikasyon ve liman işletmeciliğindeki payının azaltılacağının belirtildiği bütçede toplumsal gereksinimler gözetilmemiştir. Finansmanını emekçilerin karşıladığı bütçe, yine emekçilerin düşük ücretleri ve tasarruflarına bağlı kılınarak zamlar ve kemer sıkma politikalarını öngörmektedir.
Kısacası bütçenin temel parametreleri, Türkiye’nin sorunlarının ekonomik sosyal bunalım yönünde derinleşeceğini göstermektedir.
Oysa emekten, sanayileşmeden yana bir Türkiye ve bütçe mümkündür. Bunun için IMF, DB, DTÖ v.b. uluslararası finans kuruluşlarının dayattıkları yapısal uyum programlarını reddedecek, kamuyu küçülten özelleştirmeleri durduracak; devletin ekonomideki yönlendiriciliğini artıracak; planlama, kalkınma, sanayileşme, istihdam ve toplumsal refah yönelimini benimseyecek bir iradeye gereksinim duyulmaktadır.
Türkiye’nin önünde başka bir seçenek bulunmamaktadır. Sanayileşme, kalkınma ve halk için bütçe! Tek doğru politika budur.
Emin KORAMAZ
TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
Yönetim Kurulu Başkanı