Ekonominin ve kaynakların toplumsal gereksinimlere göre dağılım ve kullanımını sağlayacak halk için bir bütçe mümkündür.
Dün TBMM’de kabul edilen yeni bütçenin temel bazı parametrelerine baktığımızda Türkiye’nin bir zorlu yıla daha gireceğini görüyoruz. 2006 yılı bütçesi, iç ve dış borçlar, dış ticaret açığı, faiz dışı fazla, yatırımlardaki azalma; eğitim ve sağlık gibi temel sosyal alanlarda yaşanan gerileme; vergi adaletsizliği ile gelir dağılımı/bölüşüm politikalarının ülke sanayisi ve çalışanlar aleyhine ve IMF ile Temmuz ayında yapılan anlaşmanın gereklerince biçimlendirilmiştir.
2006 yılı bütçesinde, faiz harcamaları 46 katrilyonluk payla toplam bütçe harcamalarının % 34’üne ulaşmaktadır. Toplam vergi gelirlerinin % 45.5’i faiz harcamalarına gitmektedir. Milli gelirin % 6,5’i faiz dışı fazla yaratmaya endekslenmiş bir bütçe söz konusudur. Faiz harcamaları, yatırım harcamalarının 7 katına ulaşmaktadır. Yatırımlara ayrılan pay % 6’lara gerilemiştir. Türkiye Cumhuriyet tarihinin yatırımlara en az pay ayrılan yıllarını yaşamaktadır. Özelleştirmelerin başlamasının ardından yatırımlardaki azalma % 75 gibi büyük bir orana ulaşmıştır.
Mevcut “büyüme” ise, ucuz döviz ve ithalata dayalı olup, istihdamı azaltan bir çizgidedir. Dışa bağımlılık temelinde şekillenen ithalat politikaları ve ithalata bağımlı ihracat, imalat sanayinde üretim artışını zayıflatmakta olup ekonomide küçülme (resesyon) tehlikesini gündeme getirebilecektir.
Kamu hizmeti talebi büyüyen bir ekonomi söz konusu iken, kamu iktisadi faaliyetleri ve kamu hizmetleri tasfiye edilmektedir. Sağlık ve eğitim ödeneklerinin milli gelir içindeki payı % 1,5 ve 4,0 gibi düşük oranlardadır. Vergilerle bunaltılan halk bir de % 70’i aşan dolaylı vergilerin yükünü taşımaktadır.
Türkiye’ye hakim olan ekonomik politika anlayışı, sürekli borç çevirmeye yönelmekte ve yatırım eksenli büyümeyi dışlamaktadır. Döviz-borç-faiz-bütçe açığı-istihdam azalmasının kemirdiği bir Türkiye yaratılmıştır. Sonuçta bütçelerin finansman dengesi iyice bozulmakta, borç ve faizleri artıran bütçelerle bütçe açıklarının finansmanında borçlanma benimsenmektedir. Öte yandan sıcak para giriş-çıkışının artması büyümeyi ve ekonomik dengeleri olumsuz etkilemekte, ülkemizin elini kolunu bağlamakta ve dışa bağımlılığı artırmaktadır. Türkiye, sermaye birikimi ile ilgili olmayan sermaye hareketlerinin serbest bir alanı olmakta ve sermaye birikiminin sektörel dağılımında ciddi bozulmalar yaşamaktadır. Bu durum Türkiye’nin yatırım ve sanayileşme politikalarından vazgeçtiğini göstermektedir. Türkiye sermaye hareketlerini yönetememekte, sermaye hareketleri ülkemizi kıskacına almaktadır.
Bütçenin kamunun ekonomideki ağırlığı anlamına gelmesine karşın kamunun üretim ve yatırımdan hızla çekilmesi düşündürücüdür. Borç faizi ve anapara ödemeleri ile serbest sermaye yatırımlarının yapılmayışının yarattığı boşluk doldurulamamış ve doğal olarak sabit sermaye yatırımlarına dayalı kalıcı bir büyüme sağlanamamıştır. Sonuçta her 5 kişiden 1’i işsiz kalmıştır; kayıt dışı ekonomi % 45 ile % 70’ler arasında tahmin edilmektedir.
Oysa ki, emekten, sanayileşmeden yana bir bütçe mümkündür. Böyle bir bütçe için IMF, DB, DTÖ vb. uluslararası finans kuruluşlarının dayattıkları “yapısal uyum ve istikrar programları” reddedilmelidir. Kamuyu küçülten özelleştirmeler durdurulmalı; devletin ekonomideki yönlendiriciliği artırılmalı; planlama, kalkınma, sanayileşme yönelimi benimsenmelidir.
Ülkemizin zengin kaynaklarını ülke, kamu ve toplum lehine değerlendirecek orta ve uzun vadeli ulusal stratejiler benimsenmeli, bütçeler de bu çerçevede yatırım, sosyal devlet gereklilikleri ve toplumsal gereksinimler esas alınarak düzenlenmelidir. Yüksek gelir gruplarının lehine vergi afları son bulmalı; finansal işlemler ve faiz gelirleri üzerindeki vergiler artırılmalı; çalışanlar ve KOBİ’lerin vergi yükleri azaltılmalı; halkı bunaltan dolaylı vergiler düşürülmelidir.
TMMOB
Makina Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
Emin KORAMAZ