BASIN AÇIKLAMASI 02.06.2005
Danıştay 8. Dairesi, Odamızın Açtığı Dava Üzerine,
“Araç Muayene İstasyonları/Hizmeti”nin Devir Yoluyla Özelleştirilmesini
Anayasa’ya Aykırı Bularak, “Karayolları Trafik Kanunu’nun”
İlgili 35. Maddesinin İptali İçin Anayasa Mahkemesi’ne
Başvurulmasını Kararlaştırdı.
Danıştay 8. Dairesi, 23.09.2004 gün ve 25592 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Araç Muayene İstasyonlarının Açılması, İşletilmesi ve Araç Muayenesi Hakkında Yönetmelik”in iptali, yürütmenin durdurulması ve bu Yönetmeliğin dayanağı olan 2918 sayılı “Karayolları Trafik Kanunu”nun değişik 35. maddesinin Anayasa’ya aykırılık taşıdığı için iptali istemiyle Odamızın açtığı davaya ilişkin kararında; “Karayolları Trafik Kanunu”nun 35. maddesinin Anayasanın 2, 47, 125 ve 155. maddelerine aykırılık taşımasından ötürü iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar göz önünde tutulmak üzere davanın geri bırakılmasına verdi.
Danıştay kararı, araç muayene istasyonları hizmetinin kamu hizmeti olması itibarıyla idareden tamamen koparılmasının olanaksızlığına ve buna ilişkin Anayasal hükümlere dayanıyor.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararı beklemeyerek, ihaleyi kazanan Konsorsiyum ile sözleşme imzalaması halinde, devlet ciddi bir zarara uğrayacak, konu uluslararası tahkime dek gidebilecektir.
İhaleyi kazanmış olan Konsorsiyum, özelleştirme geçerli olsa bile Danıştay kararındaki hukuk devleti yorumuna göre, alt bayilikler zinciri oluşturamayacak.
Araç Muayene İstasyonları/Hizmetinin özelleştirilmesine ilişkin 26.11.2004 ve 21.12.2004 tarihli basın açıklamalarımızda, Kamu Kurumu niteliğinde bir Meslek Kuruluşu olan Odamızın, yasalarca belirlenen görevleri çerçevesinde, kamu ve ülke çıkarları ile toplumun can ve mal güvenliğini ilgilendiren her konuda olduğu gibi bu konuda da toplumsal sorumluluk bilinciyle; Anayasa’ya ve kamu yararına aykırı bulunan Yönetmelik ve Kanun maddesinin iptali için Danıştay’da idari yargı yoluna başvurulduğu kamuoyuna duyurulmuş, bağımsız yargının bu konuda doğru karar vereceğine inancımızı belirtmiş ve konu yargıda olduğu için, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun imzasını bekleyen bu özelleştirmenin henüz tam anlamıyla yasal geçerlilik taşımadığını dile getirmiştik. Bu açıdan Danıştay kararı, Odamızın kamu lehine yaklaşımlarını doğrulamıştır.
Odamız, söz konusu özelleştirmeye şu gerekçelerle karşı çıkmıştır:
Araç Muayene İstasyonları/Hizmetinin Özelleştirme İdaresi’nce ihaleye açılmış olması, Anayasal bir hüküm olan kamu hizmetlerinin kamu tarafından verilmesi gerekliliğini dışlamakta, bu itibarla özelleştirmeye ilişkin 4046 sayılı “Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine Dair Kanun” kapsamı dışına çıkılmaktadır.
Araç muayene hizmeti, ülkemizdeki trafik sorunsalı da düşünüldüğünde, tartışmasız bir biçimde kamu/toplum yararı niteliğindeki hizmetler arasındadır. Gerek Odamız gerekse kamu kurumlarınca organize edilen Ulaşım ve Trafik Kongrelerinde araç muayenesinin kamu hizmeti olduğu bir çok kez tescillenmiştir.
Bir kamu hizmetinin ticarileştirilerek özel ellerde tekele dönüştürülmesi genel olarak kamuyu, özel olarak da kamusal hizmetleri zayıflatıp malul bırakacaktır. Bu özelleştirme sonucunda, ayrılmaz bir bütün olan araç, yol bakım ve trafik denetim süreçleri parçalanmaktadır. Oysa araç muayenesi ile yol üzeri denetim ve tesciller bir bütün oluşturmaktadır. Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan araç muayenesi ile Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan yol üzeri denetim ve tescil işlemleri, karayolları ve araçlara ilişkin kamusal bir bütünlük oluşturmaktadır. Kamu hizmetlerinin yürütülüşü ile denetimi, bu hizmetlerin kamu, ülke ve toplum çıkarları ile ulaşım ve trafik politikalarının bütünlüklü olması gerekliliği açıktır. Bu kapsamın bir kısmının kamu elinden çıkarılmasıyla kamu organizasyonu tek ayaklı ve malul duruma düşecektir.
Bu özelleştirme, ülke/toplum güvenliğine ilişkin verilerin yerli-yabancı sermayenin bilgisine sunulması ve yurt dışına çıkarılması gibi sakıncaları da beraberinde getirecektir. Çünkü devletin görevlendirme ve yedekleme planlarında yer alan araçlar ile tüm araçlara ilişkin adli tatbikat bilgileri özel muayene kuruluşlarına iletilerek kamusal, toplumsal ve bireysel güvenlik zedelenecektir.
Bu özelleştirme ile araç imal eden ve servis hizmeti veren firmaların kendi imalatlarına onay vermelerine imkan tanınarak otomotiv sektöründe tekel yaratılması söz konusu olacak ve haksız rekabet koşullarında mutlak piyasa egemenliği gündeme gelecektir. Zira ihalenin bir otomotiv firmasının da içinde bulunduğu bir Konsorsiyuma verilmesiyle, diğer araç imal eden firmalardan üstün konuma gelinmesi, üretim piyasasında mutlak tekel oluşması sonucunu verebilecektir.
Yukarda belirtilen hususlar, AB standartlarında bir muayene kuruluşunda olması gereken ve TS–EN 45004 standartlarında öngörülen tarafsızlık ve bağımsızlık kriterine de aykırıdır.
Söz konusu özelleştirme, “Ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak” gerekçeleriyle gündeme getirilmişti. Gerçekte ise bugüne kadar araç muayene istasyonlarından elde edilen gelir, hizmete ilişkin yatırım ile hizmetin yaygınlaştırılması ve iyileştirilmesinde kullanılmamış, bu suretle özelleştirilmeye gerekçe yaratılmaya çalışılmıştır. Bu gerekçelerde sözü edilen 100 milyon dolarlık yatırımın (bu rakam anılan hizmetin 2003 yılı gelirine karşılık düşmektedir) devlet eliyle yapılması halinde, ülkedeki motorlu taşıtların yarısının muayeneye geldiği varsayılsa bile, belirlenen ücretler üzerinden söz konusu yatırımın 2 yıl 20 günde amorti edileceği tesbit edilmiş durumdadır. Kamu elinde yılda asgari 300 milyon dolar gelir getirebilecek olan araç muayene istasyonlarının alt yapısının tamamlanması için gereken kaynağın ayrılmamasıyla söz konusu gelir çok daha fazlasıyla yerli ve yabancı sermayeye aktarılarak (ihalenin 613.5 milyon dolara kazanıldığı da gözetilmelidir) kamu zarara uğratılmaktadır.
Özelleştirme mantığı uyarınca söz konusu hizmetin aşırı ölçüde pahalanacağı açıktır. “En yüksek bayilik bedeli 165 milyon dolarla İstanbul’da,, en düşük bedel de 600 bin dolarla Bayburt’ta” bilgisinin de içinde geçtiği Ekonomist Dergisinin özel ve kapsamlı bir haberinden bu öngörümüzün doğrulanacağı daha şimdiden anlaşılmaktadır..
Danıştay kararı yukarda değindiğimiz bu hususular nedeniyle oldukça önem taşımaktadır.
Danıştay kararının dayandığı gerekçelerde, önce, Anayasa’nın 47. maddesinde “özel bir kural” yer aldığı belirtilmekte ve ilgili 4. fıkrada, “Devlet kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırılabileceği veya devredilebileceği kanunla” belirlendiği belirtilmekte; 47. maddenin 3. fıkrasının ise “Devletin kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla gösterilir” şeklinde olduğuna atıf yapılmakta ve “ortaya çıkan görünüm”ün, “kamu hizmetinin özel kişilere gördürülmesi amacı yanında, özelleştirme uygulamasının da birlikte yansıtıldığı bir idari yaklaşım sergilenmiş” olduğu saptanmaktadır. 2918 sayılı Karayolları Yasasının 35. maddesinde sözü geçen tüzelkişiliğin ise “kamu tüzelkişisi ve kamu kurumu olmadığı belirtilmektedir. 35. madde içinde “idari para cezası uygulamasının yer alması, ‘işletmeci’, ‘vergi yükümlüsü’ gibi kavramlara değinilmesi ve özelleştirmeyle ilinti kurulması karşısında kuşkuya yer bırakmadığı” “oysa kamu hizmeti olarak nitelenen görevlerin idareden tamamen koparılmasının olanaksız” olduğu, “kamu hizmeti”nin,”öncelikle kamu idaresi veya bir kamu kurumunca yürütülecek bir görev” olması gerektiği, “bu bakımdan kamu hizmetinin idareden bağını kopararak, yetki verme ve işletme belgesiyle devredilmesinin olanağı”nın bulunmadığı belirtilmekte ve şu kayıt düşülmektedir: “Başka bir anlatımla, kamu hizmetini yürütmede öncelikle kamu idaresi veya kurumu görevli olacak daha sonra hizmet devri sözkonusu edilecektir.”
Yine Danıştay kararında, “İdari kolluk görevleri arasında yer alan araç tescil belgeleriyle yakından bağlantılı araç muayenelerinin, temelde kamu yaranına yönelik bir kamusal hizmet ve yürütme organının içinde yer alan idare tarafından idari işlemlerle gerçekleştirilecek bir uğraş olduğunda duraksama yoktur” denilmekte ve “İdari işlemlere karşı açık olan yargı yolu da, hukuk devletinin vazgeçilmez koşulu olduğu” olduğu belirtilmekte, hemen ardından, “İdareyi, kolluk göreviyle doğrudan ilgili bir alanda idari işlemler yapmaktan uzaklaştırmak ve dolayısıyla da olağan yargı yolu dışına çıkartmak hukuk devleti ilkesiyle çelişecektir” belirlemesi yapılmakta ve “Kamu tüzelkişilerinin görmekte oldukları kamu hizmetlerini devrederken de hukuk devleti ilkesi ve onu oluşturan ögelerden ayrılamayacakları, kamusal hizmetlerle olan ilgilerinin doğal bağını kesemeyecekleri” belirtilmektedir
Buna karşın, Odamızın iptalini istediği 2918 sayılı Yasanın değişik 35. maddesinin ise “yetki verilen gerçek ve tüzelkişilere, bu yetkilerin asıl sahibi olan idarenin iznine bağlamadan, alt işleticilere devir olanağı vermekle, temelde idari olan bir uğraşın, yönetimle olan bağını bu açıdan da keserek, devirle ilgili idari işlemler gereğinden ve dolayısıyla hizmetin devrine ilişkin işlemlerin idari yargıda denetlenmesi ilkesinden ayrılınmaktadır” saptaması yapılmakta ve “hukuk devletinin ölçütlerinden olan idarenin yargısal denetimi ve denetimin idari yargı yerlerinde yapılması gerekliliği ile çelişki oluşturmak yanında, idarenin idari işlemlerle yürütme erkini gerçekleştirme işlevini ve yetkisini bırakması, böylece Anayasal konumundan uzaklaşması” sonucuna dikkat çekilmektedir.
Danıştay kararı, yukarda adını andığımız dergide haberi geçen bayilikler vb. uygulamaları da ilgilendirecek bir yasal çerçeveyi de sunmaktadır. Şöyle ki, “Devirle ilgili bir diğer çelişki ise, kamu hizmetinin ve ilgili Anayasal ilkenin özünden kaynaklanmaktadır. Bir görevin kamu birimince yerine getirilmesinden vazgeçilip, gerçek veya tüzelkişiye bırakılmasıyla, artık hizmetin yürütümü belirlenmiş olmaktadır. Görevi devralıp yürüten de kamu yararından vazgeçemeyeceği gibi, yerine getirdiği de yine bir kamu hizmetidir. Bu konumu nedeniyle yetki alan kişi, kamu idaresi veya kamu kurumu olmadığından, kamu hizmetini bir başkasına devredemez. (…) Araç muayene istasyonu açma ve işletme yetkisi verilen gerçek veya tüzelkişinin, Anayasanın öngörüsü nedeniyle bir başka kişiye kamu hizmetini devretmesi olanağı bulunmamaktadır. Dahası, yetki verilen kişilerin bu yetkilerini alt işleticilere devretmesi, görevin kamusal niteliği nedeniyle, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanımı olacaktır.”
Sonuçta, Danıştay kararı kamu hizmeti ile özelleştirme arasındaki bağları kopartmakta, mülkiyet satışı dışındaki hizmet devir işlemlerine idarenin kamusal rolü kapsamında bir çerçeve oluşturmakta ve konu özgülünde hukuk devleti gerekliliklerine dikkat çekmektedir.
Anayasa Mahkemesi’ne yansıyan bu konuda ülke, kamu ve toplum lehine bir karar çıkacağına ve bağımsız yargıya olan inancımızı bir kez daha dile getirmek istiyoruz.
Araç muayene istasyonlarının özelleştirilmesine dayanak yapılmak istenen, bu hizmete ilişkin hantallık, aksaklık, yanlış ve kaçakların, ilgili kuruluşlar ve yöneticilerin yasalarla kendilerine verilmiş görevleri tam anlamıyla yerine getirmemeleri ve araç muayenesinden elde edilen gelirlerin bu alanda yatırıma dönüştürülmeyip başka alanlara kaydırılması ile büyüdüğünü görmek durumundayız. Bu duruma karşı ciddi bir kamu politikası oluşturulmasıyla sorunun kamu çıkarları ve toplum lehine çözümü gerçekleşebilecektir.
Odamız bu konunun kamuoyunda önyargısız ve toplum yararları lehine ele alınabilmesi için Kamu Kurumu niteliğinde bir Meslek Kuruluşu olma konumuyla gereken katkıları sunmaya devam edecektir. Ayrıca ciddi kamu politikalarının oluşturulması ve uygulanmasına ilişkin gereken katkıyı her zaman sunacağımızı burada yinelemek istiyoruz.
TMMOB
MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
Oda Yönetim Kurulu Başkanı
Emin KORAMAZ