TMMOB Makina Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ:
Soruyoruz: Ar-Ge Yasası Kime Arka Çıkıyor?
Ulusal Ar-Ge Altyapısı ve Yeteneklerinin Gerçekleştirilmesine Yönelik Organizasyonlar ile Üniversiteler ve Bilim Kurumlarına Tasarıda Gereken Yer Verilmemiştir.
Ar-Ge Merkezleri İçin Teşvik Esaslarında “En Az 50 Tam Zamana Eşdeğer Ar-Ge Personeli İstihdamı” Zorunluluğu ile Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisi İndirimlerinin “500 ve Üzerinde Tam Zaman Eşdeğer Ar-Ge Personeli İstihdam Eden Ar-Ge Merkezlerine” Yapılacak Olması, Ülke Sanayisinin Dışlanmasına Yol Açacaktır.
TBMM Gündeminde Bulunan Yasa Tasarısı Ülkenin Sanayileşmesi,
Sanayide Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesi ve KOBİ’lere
Ar-Ge Teşviki Verilmesi Amacını Taşımamaktadır.
Dışa Bağımlı Sanayileşme, Teknoloji ve Ar-Ge Faaliyetlerinde Tekellere ve Yabancı Sermayeye Teşvik Sunmak, Tasarının Ruhunu Oluşturmaktadır.
KOBİ’lerin Teşviklerden Yararlanması Zorunludur.
1980’lerde ihracat öncelikli sanayileşme ve pazar ekonomisine açılımla KİT yatırımlarının durdurulması, büyük ölçekli sanayi kuruluşlarının özelleştirilmesi ve teşvik tedbirlerinin büyük oranda azaltılması ile Gümrük Birliğine girişin bütünleşmesi, AB entegrasyonu sürecinde dışa bağımlılığın artması ve yatırım ve üretime dayalı büyümenin IMF–Dünya Bankası politikalarıyla engellenmesi Türkiye’nin elini kolunu bağlamış; sanayide fason üretim ve taşeronlaşma yaygın bir boyuta ulaşmıştır.
Bu gelişmeler Türkiye’nin bilim, teknoloji, Ar-Ge ve inovasyon politikalarını da olumsuz bir şekilde biçimlendirmiştir. Oysa küreselleşme ile ortaya çıkan yeni uluslararası üretim yapısında yüksek katma değerli ürünlerle rekabetin belirleyici etkenleri arasında, ülkelerin Ar-Ge, teknoloji, tasarım ve inovasyon çalışmalarına, eğitim alt yapısına ne kadar önem ve teşvik verildiği de bulunmaktadır.
Türkiye genelinde Ar-Ge’ye sanayi GSMH’sının ortalama binde 7’si, KOBİ’lerde ise binde 3’ü ayrılmaktadır. Bu düzey ile sanayinin teknolojik gelişme içinde olması, ürün geliştirme veya yeni ürün çalışmasında başarıya ulaşması zordur. Özgün ürün yapamayan, imalat sürecinde veya ürün geliştirmede yenilikçi buluşları geliştirmeyen firmaların ayakta kalması oldukça zor görünmektedir.
Avrupa Yenilikçilik Endeksi’nde en son sırada yer alan Türkiye’de sanayinin fasonlaşma olgusundan kurtulabilmesi, bağımsız bir Ar-Ge kurumsallaşmasından geçen, kamu yararına oluşturulacak ve planlı bir kalkınmayı öngören sanayi ve bilim politikaları ile mümkündür.
Bu noktada şu sorular önem taşımaktadır: AR-GE faaliyetlerine devlet tarafından büyük destekler ve mali fonlar sağlanacak mı? Küçük ve orta boy işletmeler yani KOBİ’ler vergi muafiyetleri ile sanayileşme sürecinde büyük destekler mi alacaklar, durum nedir?
Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan ve yarınki TBMM gündeminde bulunan “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nı incelediğimizde tasarının bu özelliklerden yoksun olduğu görülmektedir.
Tasarının “Amaç ve kapsam”a ilişkin Madde 1’in 1. fıkrasında Ar-Ge faaliyetleri tanımlanmakta, üründe ve üretim süreçlerindeki yeniliklerden, ürün kalite ve standartlarının yükseltilmesi ve verimliliğin artırılmasından söz edilmektedir. Bunlara ilişkin teknoloji yoğun üretim, girişimcilik, bu alanlara yönelik yatırımlar ile Ar-Ge ve yeniliğe yönelik yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye girişinin hızlandırılmasının desteklenmesi ve teşviki gündeme getiriliyor. Ancak bu arada iki önemli ilkeden vazgeçilmiştir. Bunlar: Ulusal AR-GE altyapısı ve yeteneklerinin gerçekleştirilmesine yönelik organizasyonlar ile Üniversite, bilim kurumları ve sanayi kuruluşları arasındaki koordinasyon ve işbirliğinin sağlanmasıdır.
Bunlar tasarıda yer almayınca ve bilerek yer verilmeyince arkadan şu yanlışlar gelmektedir.
Madde 1’in 2. fıkrasında “teknoloji merkezleri (teknoloji merkezi işletmeleri), ile Ar-Ge merkezleri, Ar-Ge projeleri ve rekabet öncesi işbirliği projeleri ve tekno girişim sermayesine ilişkin destek ve teşvikler”in kapsama alındığı belirtiliyor.
Ardından Ar-Ge Merkezi için teşvik esaslarında; Madde 2’nin c) fıkrasında “en az elli tam zamana eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden, yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği olan birimler” sınırlaması getiriliyor. Yani bir şirket en az 50 Ar-Ge personeli çalıştırmadan bu desteklerden yararlanamayacaktır. Yüzde 98,1’i 50’ye kadar işçi çalıştıran Türkiye imalat sanayi şirketleri (KOBİ’ler), nasıl 50 personellik Ar-Ge merkezleri kuracaklar? Acaba başka bir ülkenin sanayi kuruluşlarından mı söz ediliyor? Yoksa tasarı başka birtakım şirketlere mi sesleniyor?
Madde 2 d)’de, “rekabet öncesi işbirliği projeleri”nde, üniversite ve bilim kurumlarından söz edilmemektedir. Bu durumda projeler nasıl hazırlanacak, projelerin teorik temeli ve ülke yararlılığı nasıl ölçülecektir?
Madde 2 e)’de, “tekno girişim sermayesi”nde lisans-doktora öğrencileri ya da bunları 5 yıl önce almış kişilerin kurum desteğinden söz ediliyor. Hangi sanayi kuruluşu, böyle yoğun bir eleman desteği sağlayabilir ve uzun süre Ar-Ge desteğini sürdürerek yapılanmayı başarabilir? Gerçekte burada “destek” veya “teşvikler” yokuşa sürülmektedir.
Yasanın “Destek ve teşvik unsurları”nı belirten Madde 3’ün 1. fıkrasında “Ar-Ge vergi indirimi”ne esas Ar-Ge Merkezleri istihdamı ele alınıyor: “500 ve üzerinde tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden Ar-Ge merkezlerinde ayrıca o yıl yapılan Ar-Ge harcamasının bir önceki yıla göre artışının yarısı (…) Kurumlar Vergisi kanununun 10’uncu maddesine göre kurum kazancının ve (…) Gelir Vergisi Kanununun 89’uncu maddesi uyarınca ticari kazancın tespitinde indirim yapılır” deniliyor.
500 ve üzerinde tam zamana eşdeğer istihdam Ar-Ge personeli ülkemizden en fazla 10–15 firmayı kapsayacaktır. Bu durumda bu madde Türkiye’de yatırım yapacak yabancı sermayeyi hedeflemektedir. Ki gerçek de buradadır: Tasarı geçen yıl ilk kez kamuoyuna duyurulurken Maliye Bakanı, G. Kore menşeli bir firmaya seslenerek “Gelin Ar-Ge faaliyetinizi buradan yapın, Ar-Ge üssünüzü kurun, size vergi bağışıklığı tanıyalım, vergi vermeyin” diyebilmiştir.
Sorun çözümlenmiştir! Ulusal Ar-Ge Kurumu için organizasyonlar, Ar-Ge altyapısı ve yetenekleri söz konusu değildir. Ülkenin yabancı sermaye kapılarından biri daha açılmakta ve büyük destekler bu amaçla tasarının ruhunu oluşturmaktadır.
Böylesi eksikler taşıyan bir tasarıya “AR-GE Kanun Tasarısı” demek bile mümkün değildir. Görülmektedir ki yasa tasarısı ülkenin sanayileşmesi, sanayide Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi ve özellikle KOBİ’lere Ar-Ge teşviki verilmesi amacını taşımamaktadır. Teşvikler “dışa bağımlı” sanayileşmeyi, teknolojiyi ve Ar-Ge faaliyetlerinde de tekellere ve yabancı sermayeye teşvik sunmayı hedeflemektedir.
Oysa KOBİ’ler sanayide önemli ölçüde istihdamı sağlayan ve üretimin ağırlığını kendilerinde toplayan kuruluşlardır. Ancak bugünkü yapıları ile özgün üretimden çok daha fazla fason üretime yönelmişlerdir. Çoğu düşük veya düşük–orta teknoloji ile çalışmaktadır. Mühendis çalıştıran ve kalifiye işgücü kullanan KOBİ sayısı toplamda % 35’e ulaşmaktadır. Önemli bir kısmının (% 45’inin) Ar-Ge faaliyeti yoktur. Toplam KOBİ’ler içerisinde Ar-Ge bölümü olanların oranı yüzde % 29’dur. Dolayısıyla KOBİ’lerin Ar-Ge Yasa Tasarısında belirtilen teşviklerden yararlanması zorunludur. Bunun için;
Ar-Ge eğitimi için Üniversitelerle yapılacak çalışmalar sonucu ortaya çıkacak giderlere muafiyet tanınmalı, Ar-Ge giderleri içine alınmalıdır.
Tasarım, test, laboratuar kurulması, prototip yapılması, sertifikasyon giderleri ve patent giderleri hem teşviklere hem de vergi muafiyetine girmelidir.
Ar-Ge bölümünün personeli için sayıya bağlı olmaksızın “istihdam teşviki” uygulanmalıdır.
Makina imalat sektöründeki firmaların yeni model geliştirmeleri, “tasarım” çalışmalarının ayrıca desteklenmesi ile mümkün olacaktır. Yüksek katma değerli ürün desteğe esas alınmalıdır.
TMMOB
MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
Yönetim Kurulu Başkanı
Emin KORAMAZ