Onuncu Kalkınma Planı (2014–2018)

Onuncu Kalkınma Planı (2014–2018),

Gerçek Bir Kalkınma Planının Taşıması Gereken Planlama, Yatırım, Kalkınma Öğelerinden Yoksundur

Planda yer alan makroekonomik göstergelerde; 2014–2018 dönemi dünya GSYH ortalama yıllık artışları, gelişmiş ekonomiler için % 2,5 gelişmekte olan ekonomiler içinse % 6,0 olarak belirtilmiştir. Oysa her iki ülkeler grubuna dair gerçek durum, öngörülen rakamların altında kalınacağını göstermektedir. Dünyadaki sosyal ve politik gelişmeler, işsizlik eğilimleri ve uluslararası kuruluşların verileri bu yaklaşımımızı desteklemektedir.

Planda ülkemizde kişi başına milli gelir, 2012 yılında 10.504 dolar/kişi olarak verilmiştir. Bu, refah durumunun Avrupa’nın çok altında kaldığını göstermektedir. Türkiye’ye sermaye girişleri genellikle hizmet sektöründe (bankacılık, sigortacılık, inşaat, ulaştırma, sağlık vs.) oluyor. Tarım ve sanayide, doğrudan yabancı sermaye yatırımı düşük, krediler kısa ve orta vadelidir. GSYH içindeki sektör üretimi payları, tarımın % 7,9; sanayinin % 19,3; hizmetlerin % 72,8 oranında olduğunu, tarım ve sanayide düşüş, hizmetlerde artış yaşandığını göstermektedir.

Dokuzuncu Plan döneminde (2007–2012) ithalat ihracattan hızlı artmış; dış ticaret açığının GSYH’ye oranının yıllık ortalaması % 9,9; cari açığın GSYH’ye oranı ise 5,9 olmuştur. Dönem boyunca toplam cari açık 375 milyar doları bulmuştur. Yurtiçi tasarrufların düşük düzeyi bu olguyu önemli bir “ekonomik kırılganlık” haline getirmiştir. Özelleştirmeler dönem boyunca bütçe açığının düşük olmasında rol oynamış, yüksek vergilerin de bunda büyük etkisi olmuştur. Plan döneminde KİT’lerin ürettiği katma değerin GSYH içindeki payı sürekli düşüş göstermiştir. Bu dönemin toplam özelleştirmeleri 20,3 milyar dolardır. Dokuzuncu Plan döneminde rekabet gücü göstergeleri ele alındığında ise; 2007 yılında 155 ülke içinde 84’üncü, 2012 yılında 183 ülke içinde 71’inci sırada yer alınmıştır.

2007–2012 döneminde imalat sanayi üretim artışı, plan hedefinin altında ve yıllık ortalama olarak % 3,7 olarak gerçekleşmiştir. KOBİ’lerde artış daha düşük (% 2,4), büyük işletmelerde daha yüksek (% 4,3) olmuştur. Bu durum KOBİ’lerin istenilen düzeyde verimlilik artışı sağlayamadığını göstermektedir. Aynı dönemde KOBİ’lerin istihdam ve katma değerdeki payı % 3,5 düşmüş, yatırımlarda ise % 4,5 artmıştır.

İmalat sanayinde orta-düşük ve orta teknolojiler egemen olmuş, orta-yüksek ve yüksek teknolojilerin payı düşük kalmıştır. Üretim ve ihracatta yüksek katma değerli ve teknoloji yoğun bir yapı gerçekleşememiş, ara malı ithalatı bağımlılığı artarak sürmüştür.

Ar-Ge’ye ayrılan kaynaklar dönem boyunca artırılmasına karşın GSYH içindeki payı 2007 oranı olan % 0,67’den 2012’de % 0,86’ya ancak çıkabilmiştir. Patent ve markalaşma oranları oldukça düşük kalmıştır.

Onuncu Kalkınma Planı döneminde özellikle sanayi sektöründe katma değer artışı sağlayabilecek bir dönüşümün olması ve daimi bir büyüme hızına ulaşabilecek yapıyı kurmak, bunun için de asgari % 4,5 civarında bir yıllık ortalama büyüme hızının tutturulması gerekecektir, ancak buna uygun koşullar ve politikalar bulunmamaktadır. Zira önceki Plan döneminde kamu petro-kimya, tuz, tütün sektörlerinden tamamen çekilmiştir. Elektrik dağıtım, doğalgaz dağıtım, imalat sanayi, limanlar, telekomünikasyon, bankacılık, denizyolu ve havaya taşımacılığında önemli oranda özelleştirmeler yapılmıştır.

KİT’lere ilişkin Onuncu Planın gelişme ve hedeflerinin GSYH içindeki paylarında, toplam katma değer, satış hâsılatı, sermaye transferi ve yatırımlarda hep düşüş, yalnızca “borçlanma gereği”nde artış öngörülmüştür. Planda gene özelleştirmeler ve tasfiyelerden söz edilmektedir, KİT’ler tamamen gözden çıkarılmıştır.

Onuncu Plan döneminde, yeni yatırım ve ek üretim kapasitesi oluşturacak alanlara yönlendirme söz konusudur. Cari açığın da sürdürülebilir bir düzeyde kalması amaçlanmıştır. Ancak katma değeri yüksek ve teknoloji yoğunluklu yatırımlar yine rafta kalacaktır.

Türkiye’nin uluslararası rekabet gücü ve dünya ihracatındaki payının artırılması, imalat sanayinde dönüşüm gerçekleştirilerek yüksek katma değerli yapı ve ileri teknoloji sektörlerinin pay artışının sağlanması gereksinimi bulunmaktadır. Ancak Onuncu Plan bu özelliklere sahip değildir. İmalat Sanayi Gelişme Hedefleri (2006–2018) açısından bakıldığında imalat sanayi/GSYH oranı (cari fiyat, yüzdesi) 2006’da 17,2 iken 2012 için 15,6 olarak verilmiş ve 2018 hedefi 16,5 olarak belirlenmiştir. Yüksek Teknolojili Sektörlerin imalat sanayi ihracatındaki payı 2006’da 5,5 iken 2012 için 3,7 olarak verilmiş, 2018 hedefi 5,5 olarak belirlenmiştir. İmalat sanayi ihracatında 2006’dan 2018’e 79,6’dan 257,1 milyar dolara üç katı aşan bir artış öngörülürken orta-yüksek teknolojili sektörlerin imalat sanayi ihracatındaki pay artış öngörüsü % 1,3’te kalmaktadır. Sanayide verimlilik göstergeleri ise 2006 için % 1,2; 2012 için % 0,9; 2013 için % 0,8 olarak belirtilmekte ve 2018 için de % 1,9 beklentisi dile getirilmektedir.

Görüldüğü gibi sanayinin GSYH’deki payı düşmüş, ileri teknolojili sektörlerin ihracattaki oranı düşük kalmış, orta-yüksek teknolojilerde ihracattaki pay ancak korunabilmiştir. Patent başvuruları ve verimlilik artışları da düşüktür.

KOBİ’ler küresel rekabet endeksinde 144 ülke arasında 62. sırada, girişim sermayesinde ise 73. Sırada yer almaktadır. Onuncu Plandaki hedefler bu tabloyu değiştirici nitelikte değildir, KOBİ’lerde ciddi yapılandırma ve Ar-Ge, inovasyon faaliyetine gereksinim vardır. Öncelikle sanayinin taşeronlaşmadan kurtulması, GSYH’deki payının artırılması, yüksek katma değerli ürün yaratılması zorunludur.

Plan metni bütününde ve enerji ile ilgili bölümünde, siyasi iktidarın sürdürdüğü ve sürdüreceğini bildirdiği politika ve uygulamaların tekrarı söz konusudur. Enerji alanına yönelik sayısal hedeflere hangi programlar ve politikalarla, hangi araçlarla ulaşılacağına dair bilgi yoktur. Özelleştirme uygulamalarının sürdürüleceği, tüm yeni elektrik üretim yatırımlarının özel sektöre bırakılacağı belirtilmektedir.

2013–2018 için birincil enerji tüketiminin yılda % 4,5’luk bir oranda doğrusal olarak artacağı öngörülmüştür. Dünya ölçeğinde etkileri giderek artan ekonomik kriz ve etkileri tüm ülkelerde hissedilen daralma ve durgunluk dikkate alındığında, bu düzeyde bir artış beklentisi gerçekçi değildir.

Enerji Verimliliği Stratejisi Belgesinde 2011–2023 arasında enerji yoğunluğunun en az % 20 oranında azaltılması hedeflenirken, Enerji Verimliliğinin Geliştirilmesi Programında 2012–2018 arasında % 8,8 olarak belirtilmiştir. İki hedef arasında açık bir uyumsuzluk bulunmaktadır.

Programda bazı eylemlerin bedelleri düşünülmeden konulduğu düşünülmektedir. Örneğin on binlerce düşük verimli motorların daha verimli olanlarla değiştirilmesi, yalıtımı düşük ve/veya yetersiz yalıtıma sahip 6–7 milyon eski binada standartlara uygun yalıtım yapılması gibi önlem ve eylemler, önemli bütçeler gerektirmektedir ve bir mali teşvik programı olmadan gerçekleştirilmesi zordur. En az 100–150 milyar TL’lik bir kaynak gerektirebilecek bu iyileştirmeler için yer verilen ifadeler yetersizdir.

Bina ve ulaşım sektörü ile ilgili eylemlerin tümü için yerel yönetimlerin katkısı yönünde görev tanımı yapılmadan başarı sağlanamayacağı açıktır.

Sonuç olarak, Onuncu Kalkınma Planı (2014–2018)’nın sanayi, kalkınma, bölgesel farklılıklar, makroekonomik göstergeler, yatırımlar, KİT’ler ve enerji üzerine yaklaşımları, gerçek bir planın taşıması gereken planlama, yatırım, kalkınma öğelerinden yoksundur.

Ayrıca Onuncu Plan, “Öncelikli Dönüşüm Programı” ana başlığı altında yirmi beş alanda neoliberal programı doruğuna vardıran düzenlemeleri de içermektedir. Bunların arasında İstanbul uluslararası finans merkezi programı, iş ve yatırım ortamı, işgücü piyasası, öncelikli teknoloji alanlarında ticarileştirme, sağlık endüstrileri, sağlık turizmi, aile ve nüfus yapısı, rekabetçiliği geliştiren kentsel dönüşüm programları da bulunmaktadır. AKP iktidarının uyguladığı bütün neoliberal politikalar, istihdam ve çalışma hayatına varıncaya dek Onuncu Plana içerilmiş durumdadır. Gerçekte kalkınma paradigması terk edilmiştir. Yıllardır emperyalizmin güdümünde uygulanan politikalarla, üretimi yatırımı, sanayileşmeyi, bilimi, teknolojiyi, mühendisi, insanı dışlayan uygulamalar planda sürmekte, kamu yararını gözeten planlama yönelimi dışlanmaktadır. Sanayinin gelişmesini ve ekonomik büyümeyi en geniş toplumsal tabana yayacak, refah ve istihdam sağlayacak, kamu yararına bir yatırım ve üretim planlaması eksikliği kendini açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

Ali Ekber Çakar

TMMOB Makina Mühendisleri Odası

Yönetim Kurulu Başkanı

Please follow and like us:

Tarih: Mayıs 17, 2018, kategoriler: Basın açıklamaları Yazar: