2016 Bütçesi, Gerileyen Gerici Rejimin Tutunduğu Son Çatlak Daldır…
Türkiye’ye yaşattığı 13 yıllık baskıcı, gerici sömürü düzeni 7 Haziran seçimlerinde elinden kaçarken son anda şiddet ve savaş iklimi ile 1 Kasım seçimlerinde yeniden iktidarı kapan AKP rejiminin, 2015 yılıyla beraber çöküşü hızlanmıştır.
“Mağluptur, bu yolda galip” sözünü doğrulatırcasına AKP rejimi, hem içeride hem dış politikada hızla tükenmekte, gerileyişini artan baskılar, yasaklar ve faşizan icraatlarla geciktirmeye çalışmaktadır.
Rejimin ekonomide yaşadığı kırılganlıklara, iç politikada artık “örtülü” bile denemeyecek iç savaş icraatı eklenmiştir. Bunların üstüne Türkiye, rejimin tel tel dökülen diplomasisi yüzünden, jeopolitik riski en yüksek ülkeler arasına girmiş, bütün komşularıyla kavgalı bir ülke haline gelmiştir.
Bu durumda, büyümesini ancak dış kaynak girişi ile sürdürebilen ekonomiye, yabancı sermaye girişleri de hızla azalmış, ekonomik büyüme yüzde 4’ün altına inmiştir. Resmi olanı yüzde 10’u, gerçeği yüzde 17’yi aşan büyük işsizlik karşısında çok yetersiz olan bu büyüme performansı bile, beraberinde milli gelirin yüzde 5’ine yakın bir döviz açığı, yani cari açık yaratmıştır. Türkiye’nin dünya enerji fiyatlarının inmesi ile 17 milyar dolar hafifleyen enerji faturasına rağmen, cari açığın bu boyutta kalması, rejimin ekonomik kırılganlığının en önemli göstergesidir.
Öte yandan bu açığın finansmanı konusunda geçmişte bulunabilen yeni yabancı kaynak girişleri 2015’te söz konusu olmamış, 2014’e göre yabancı fon girişleri üçte iki oranında azalmıştır. Bu durum, Merkez Bankası döviz rezervlerini ve “net hata noksan” diye adlandırılan kayıt dışı dövizlerin kullanımını zorunlu hale getirmiştir. İkinci bir kez başvurulması kolay olmayan bu önlemler sayesinde doların fiyatı ancak 3 TL dolayında tutulabilmiş, ama sonuçta TL, dolar karşısında 1 yılda yüzde 24 değer kaybetmiştir. Bu, ekonomi açısından ithalatın pahalılaşması, artan maliyet enflasyonu anlamına gelmiş, enflasyon hedeflenen yüzde 5’i 4 puan aşarak yüzde 9’a kadar çıkmıştır.
Türkiye 2016 yılına çift haneli işsizlik, çift haneli enflasyona sahip, yabancı fonların güvenini kaybetmiş bir ülke olarak girmiştir. Rusya ile yaşanan kriz Türkiye’ye ihracat, turizm alanlarında önemli pazarlar kaybettirmiş, İran ile gerilim, açılım halindeki İran pazarına girememe tehlikesini doğurmuş, rejimin Ortadoğu’daki savaşa döktüğü benzinle büyüttüğü yangın, ikinci ihracat pazarı Irak’ın kuruması sonucunu doğurmuştur. Aynı sağlıksız politika, Türkiye’yi 3 milyona yaklaşan Suriyeli göçmenin yükü ile karşı karşıya bırakmıştır. Göçmenlerden faydalanma yönlü düzeysiz bir politika, göçmenlerden zehirli atık gibi uzak durmaya çalışan AB’ye koz olarak kullanılmıştır.
Bu tutarsız, hayalperest diplomasinin sonunda, yurt dışı müteahhitlik sektörü, sanayi ürünü ihracatçıları, meyve-sebze yetiştiricileri oldukça mağdur duruma düşmüşlerdir.
Hükümet, 2016 için yüzde 4,5 büyüme hedefi öngörmüş ve bütçeyi de bu hedefe dönük tasarlamıştır. Bu hedefin tutturulması için devlet harcamalarının biraz daha yükseğe çekilmesi, bütçe açığının ise önceki yıllara göre biraz artırılması göze alınmıştır. Önceki yıllarda olduğu gibi, bütçe gelirlerinde yük, yine payı yüzde 70’i aşan dolaylı vergiler ile alt-orta sınıf tüketicilere yıkılmakta; doğrudan vergilerde de yük, ücretli sınıfın sırtında kalmaktadır.
Asgari ücrette yapılan düzenlemenin 11 milyar TL’yi bulan yükü, Hazine’ce üstlenilerek işverenlerin yükü hafifletilmiştir. Ücret ve maaşlardaki mutlak artışların yüksek vergi dilimlerine girmesi ile emek kesimlerinden alınan vergiler de artacaktır. Düşen dünya enerji fiyatlarına rağmen petrol ürünleri, doğalgaz ve elektrik ucuzlatılmamış, bu ürünler üstünden alınan fahiş vergiler indirilmeyerek emeğin vergi yüküne devam işareti verilmiştir.
Türkiye devleti, kayıtlı bütçesinin dışında “paralel bütçeler”in harcandığı hukuksuz bir yapıya dönüştürülmüştür. Cumhurbaşkanlığı sarayının hem yapımı hem güncel masraflarını açıklamada resmi bütçe kayıtları yetersiz kalmakta, harcamaların kaynağı büyük bir soru işareti olarak durmaktadır.
Güneydoğu’da insan hakları ihlalleri, uluslararası sözleşmeler ve Anayasa’ya aykırı biçimde sürdürülen operasyonların finansal boyutları, resmi bütçede yer alanları aşmaktadır. Bu harcamaların hangi bilinmez kaynaklardan finanse edildiğine ilişkin Meclis’e verilen soru önergeleri cevapsız kalmaktadır.
Hükümet, resmi devlet harcamalarında, ağırlığı 2016’da da asker-polis ve örtülü ödenek harcamalarına vermekte; sağlık, eğitim bütçeleri yine ikincil sıralarda yer almaktadır. Keza, tarıma, sosyal yardıma muhtaç nüfusa ayrılan kaynaklar sınırlı tutulmaktadır.
İktidarın yıllardır yürüttüğü, devlet harcamalarından yandaş-yanaşma sermayedarları yararlandırma alışkanlığının 2016’da artırılacak harcamalarla da sürdürülmesinden endişeliyiz. Tarafsız ve bağımsız bir yargıya alan bırakmayan, denetleme görevi görecek bir medya üstünde devlet terörü estiren iktidar, kamu harcamalarının denetlenmesini de önlemektedir. Hesap vermezlik bu rejimin ana karakteri olmuştur.
Yeniden 2008–2009 küresel kâbusuna girme işaretleri veren dünya kapitalizminin altüst oluşlarına karşı, her tür kırılganlıktan malul Türkiye’nin kendini savunması zorunludur. Bu savunma, Türkiye’yi iyice karanlığa ve serüvene sürükleyen rejime karşı top yekûn bir demokrasi mücadelesinden geçmektedir.
Anayasal örgütlenme, ifade, basın, toplantı, protesto, gösteri haklarını kullanmanın kanla, şiddetle bastırıldığı, kamusal kaynakların daha koyu bir baskıcı rejim inşası için harcandığı bir iklimi dönüştürmek, emek ve demokrasi güçlerinin dayanışması, kararlılığı ile mümkün olacaktır. Bu dayanışmayı ve kararlılığı daha etkin bir biçimde göstermek için daha çok özveri ve gayret, tüm emek güçlerinin sorumluluğudur.
Ali Ekber Çakar
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı