Krizdeki imalat sanayisi yüksek döviz-yüksek faiz kıskacında
TMMOB Makina Mühendisleri Odası, her ay iktisatçı-yazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları bülteninin 24’üncüsünü “Politik kaos ve sanayide daralma” konusuna ayırdı. TÜİK, Merkez Bankası, Hazine Müsteşarlığı ve IMF verileri kullanılarak yapılan analizde, imalat sanayisinin 3 çeyrektir küçülme yaşadığının “resmen” açıklanmış bulunduğu ve 2016’yı sanayinin küçülerek tamamladığının kuvvetle muhtemel olduğu belirtildi. 2017’ye küçülme ikliminde giren sanayinin “yüksek döviz-yüksek faiz” kıskacına çekilerek birçok zorlukla karşı karşıya olduğunun belirtildiği analizde şu noktalara vurgu yapıldı:
TÜİK’in mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış büyüme verileri, imalat sanayisinin 2016’nın başından itibaren 3 mevsim üst üste küçüldüğünü, dolayısıyla ilk 9 ayın verilerine göre, “resmen” krize girdiğini teyit etmektedir. Küçülmenin özellikle ithal girdi fiyatları artan ana metal sanayisi ve iç talebe dönük dayanıklı tüketim malları sektörlerinde yaşandığı gözlenmektedir.
Büyüme verisi 31 Mart’ta açıklanacak ve 2016 son çeyreğinde genelde milli gelirin, özel olarak da imalat sanayisi katma değerinin performansının iyi olmadığı bilinmektedir. Türkiye’nin GSYİH’sinin 2016’nın tamamında küçüldüğü, imalat sanayisinde bunun biraz daha derin olduğu tahmin edilmektedir. İmalat sanayisi istihdamı, 2016 Ekim ayında, 12 ay öncesine göre 123 bin azalmıştır. Bu da krizin bir başka yansımasıdır.
Türkiye ekonomisi ve sanayisi 2017 yılına da oldukça olumsuz koşullarda giriş yaptı. Özellikle iç politikadaki yüksek gerilimin etkisiyle, portföy yatırımcısı “sıcak para”, Türkiye’den uzak durmakta, daha çok vur-kaç girişleri yapmaktadır. Buna ek olarak, 213 milyar dolara ulaşan döviz borcu yüküne sahip firmaların açık pozisyon kapatma çabaları ile dövize talep artmakta ve doların fiyatı yükselmektedir. Bunların yanı sıra, irili ufaklı birikim sahiplerinin TL’den uzaklaşarak dövize, özellikle dolara dönüşleri gözlenmektedir. Döviz mevduatının toplam mevduattaki payı yüzde 40’ın altına inmemektedir.
Bu talepler dizisi dışarıda da doların güçlenmesi ile birleşince dolar fiyatı yılın ilk 15 gününde yüzde 10’ları aşan oranda arttı. Bunu frenlemek için Merkez Bankası’nın bankalara kullandırdığı fonlara dönük uyguladığı örtülü faiz artışı ise, beklenen “yüksek döviz-yüksek faiz” kıskacına ekonomiyi sokmak üzeredir. Bu durum, doların artışına belli bir tempo kaybı getirse de bu kez faizleri artıracaktır. Yükselen faizler ile tüketici kredi kullanımı azalacağı için iç talep baskılanacak, yatırım cephesinde de en küçük yatırım niyeti bile ertelenecek, sonuçta, “yüksek döviz/yüksek faiz” kıskacına giren ekonomide, özellikle de sanayide küçülme kaçınılmaz hale gelecektir.
Bütün bu yaşananların olumlu bir kulvara taşınması ve düşük maliyetlerle bu dönemden çıkılması ise, ekonomik önlemlerden çok, politik adımlarla, demokratikleşme rüzgarlarının iklime hakim olmasına bağlı görünmektedir. Ancak bu olursa, Türkiye’nin hem içeride hem dış dünya gözünde politik riskleri azalabilecek ve sermaye trafiğinde, iç dengelerde ve ekonomi aktörlerinin davranışlarında normalleşmeye dönülebilecektir; tersi durum, ödenecek bedelleri daha da ağırlaştıracaktır.