TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ’ın
Araç Muayene İstasyonları/Hizmetinin Özelleştirilmesine Karşı MMO’nun Yürüttüğü Hukuk Mücadelesine İlişkin Açıklaması
16.11.2007
Bilindiği üzere araç muayeneleri, araçların sahip olması gereken donanım ve aksamlarının işlevsel yeterliliğinin periyodik olarak kontrol edilmesini sağlayan, trafik ve insan güvenliğinin yanında trafikteki araçların taşıt tekniğine, ilgili mevzuata ve standartlara uygunluğunun denetlenebildiği, yarattıkları çevresel etkilerin kontrol edildiği tek araçtır. Bu nedenle, araç muayene hizmetinin kamu yararına yürütülmesi gereken bir kamu hizmeti olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir.
Anayasa’nın 128.maddesi uyarınca da kamu hizmetinin kamu görevlileri eliyle yürütülmesi esastır. Ülkemizde araç muayene hizmetleri Karayolları Genel Müdürlüğü’nün yetki ve sorumluluğunda yürütülmekte, Emniyet Genel Müdürlüğü de yol üzeri denetimler ve tescil işlemlerini yaparak araç sicillerini tutmaktadır. 71 il ve 13 ilçede sabit, 10 il ve 578 ilçede seyyar olmak üzere toplam 672 noktada araç muayene istasyonu bulunmaktadır.
Odamız mevcut durumda,
Karayolları Genel Müdürlüğü’nün bu hizmeti gereği gibi yürütmediğini,
Personel, araç-gereç ve yer sorunundan kaynaklı örgütlenmenin yetersiz olduğunu,
Muayene istasyonlarının teknik altyapı, teknik teçhizat, donanım ve personel açısından yetersiz bırakıldığını,
Hizmetin bir makina mühendisliği hizmeti olduğunu ve bu nedenledir ki makina mühendislerince görülmesi gerektiğini;
Teknik personele, trafikteki araçlara ve bunların muayenelerine ilişkin mevzuat ve standartların hizmetin gereği gibi yürütülmesini sağlayıcı nitelikte olmadığını,
toplumsal sorumluluğu ve bilinci gereği her türlü platformda dile getirmiştir.
Odamızın konuya ilişkin tüm çabalarına karşılık; yıllar yılı bu hizmetten elde edilen gelir, yine bu hizmetin iyileştirilmesinde kullanılmayarak ve yukarıda belirtilen olumsuzluklar giderilmeyerek, hizmetin özelleştirilmesine gerekçe hazırlanmaya çalışılmıştır.
Nihayet, Araç Muayene İstasyonları/Hizmeti, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 04.06.2003 tarih ve 2003/36 sayılı kararıyla özelleştirme kapsamına, yine Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 22.09.2003 tarih ve 2003/64 sayılı kararıyla da özelleştirme programına alınmıştır.
2918 Sayılı Trafik Kanun’un 35. maddesi 31.07.2004 tarih ve 25539 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5228 sayılı Kanunun 45 inci maddesiyle değiştirilmiş, 01.01.2005 tarihinden geçerli olmak üzere; hizmetin yetki verilen gerçek veya tüzel kişilere ait muayene istasyonlarında yürütüleceğine hükmedilmiş ve böylece özelleştirme sürecine hukuki dayanak da oluşturulmuştur.
Akabinde,
Ulaştırma Bakanlığı tarafından 23.09.2004 tarih ve 25592 sayılı Resmi Gazete’de 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi kaydıyla “ Araç Muayene İstasyonlarının Açılması, İşletilmesi ve Araç Muayenesi Hakkında Yönetmelik” yayımlanarak muayene istasyonlarında aranacak vasıflar belirlenmiştir
Anılan kararlar çerçevesinde; Araç Muayene İstasyonları Hizmeti “İşin Gereğine Uygun Sair Hukuki Tasarruf” yöntemi ve “pazarlık” usulü ile özelleştirileceği 24.09.2004 tarihinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca ilan edilmiş ve ihale süreci başlatılmıştır.
İhale ilanında 23.11.2004 olarak belirlenen teklif verme süresi, ÖİB tarafından 07.12.2004 tarihine uzatılmış, bu tarihten sonra teklif sahipleri ile görüşme süreci başlamış, açık artırma sonucunda teklifler değerlendirilerek, 20.12.2004 tarihinde ihaleyi kazanan ortak girişim grubu açıklanmıştır.
İhalenin sonuçlandırılmasından sonra dosya Rekabet Kurumu’na gönderilmiş, Rekabet Kurumu’nun izni sonrasında da ÖYK onayına sunulmuştur. ÖYK’nın dava konusu 14.02.2005 tarihli onay kararı ile de süreç sona erdirilmiştir.
Odamız hizmetin sağlıklı bir şekilde yürütülmesinin yolunun mutlaka özelleştirilmesi olmadığı, yıllar yılı bu hizmetten elde edilen gelirin, yine bu hizmetin iyileştirilmesinde kullanılmayarak hizmetin özelleştirilmesine gerekçe oluşturulmaya çalışıldığı, ülke insanının can ve mal güvenliğini doğrudan ilgilendiren böylesine önemli bir hizmetin yürütülmesinin, özel sektörün inisiyatifine bırakılamayacağı gibi temel gerekçelerle hizmetin özelleştirilmesine karşı hukuksal mücadele süreci başlatılmış ve özelleştirilme sürecinde tesis edilen işlemlere karşı çok sayıda (toplam 6) dava açılmış olup, davalar sürmektedir.
Bunlar:
“Araç Muayene İstasyonlarının Açılması, İşletilmesi ve Araç Muayenesi Hakkında Yönetmelik” in İptali İstemiyle açmış olduğumuz dava
Araç Muayene İstasyonlarının Özelleştirilmesine İlişkin İhale İlanı ve Bu İlana Dayanak Karar’ın İptali İstemiyle açmış olduğumuz dava
Özelleştirme İhalesinin Onaylanmasına İlişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı’na karşı açmış olduğumuz dava
Araç Muayene İstasyonları/Hizmetinin Özelleştirme Yoluyla Devrine İzin Veren Rekabet Kurulu Kararı’na karşı açmış olduğumuz dava
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca Alınan 2. Onay Kararı’na karşı açmış olduğumuz dava
Rekabet Kurulu’nun Devir İşlemine İkinci Kez İzin Verme Kararı’nın İptali İstemiyle açmış olduğumuz davadır.
Odamızın yürüttüğü hukuksal süreçte hizmetin özelleştirilmesinin getireceği sakıncalar ortaya konulmuş ve hizmetin hukuksal niteliği vurgulanmıştır. Hizmetin niteliği gereği, 4046 Sayılı Kanun kapsamında özelleştirilebilecek hizmetlerden olmadığı ve özelleştirmenin Kanun’un genel amacı olan “kamu yararı” ve özel amacı olan “ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlama” amaçlarına uygun olmadığı; Anayasa’nın özelleştirmeyi düzenleyen maddesinde de, bu nitelikteki bir hizmetin özelleştirilecek hizmetler arasında gösterilmediği, Anayasa gereği bu nitelikte bir hizmetin kamu idaresi ve kamu görevlilerince yerine getirilmesinin gerektiği dile getirilmiştir.
Odamızın açtığı ilk davalar sonucu,
Araç muayene hizmetinin kamu hizmeti olduğu, asıl olarak da kamu idaresince yürütülmesi gerektiği,
Yasa maddesinde hizmetin asıl olarak kamu idaresince yürütülmesine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı,
Ayrıca alt işleticilere devir konusunun da tamamen ihaleyi kazanan işletmeciye bırakıldığı, bu nedenlerle kamu idaresiyle hizmet arasındaki bağın koparılmış olduğu
gerekçeleriyle, hizmetin özelleştirmenin dayanağı olan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 35.maddesi anayasa Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
Ancak Yasa maddesi Anayasa Mahkemesi önündeyken, söz konusu madde üzerinde yapılan değişikliklerle, hizmeti yürütme konusunda Ulaştırma Bakanlığı’na da yetki tanınmış, alt işleticilere devir hususu da yine aynı Bakanlığın onayına tabi kılınmıştır.
Yasa maddesinde yapılan değişikliklerle, hizmetin salt özelleştirme yoluyla yetki verilenlerce yürütülebileceğine ilişkin zorunluluk ortadan kalkmış, hizmeti görmekle asıl yetkili olarak Ulaştırma Bakanlığı işaret edilerek, hizmetin özelleştirilmesi mutlak bir zorunluluk olmaktan çıkarılmıştır.
Ancak, Yasa değişikliğiyle ortaya çıkan bu esaslı durum, siyasi iktidarca değerlendirmeye bile gerek duyulmaksızın göz ardı edilmiş Yasa maddesinin öngördüğü ikincil durum tercih edilerek, özelleştirme sürecine devam edilmiştir.
Özelleştirme sürecinde tesis edilen tüm işlemler yargı aşamasındayken ve henüz kesinleşmiş herhangi bir yargı kararı da mevcut değilken, yangından mal kaçırırcasına devir sözleşmesi 15 Ağustos 2007 tarihinde imzalanarak AKFEN-DOĞUŞ OTOMOTİV-TÜVSÜD konsorsiyumuna hizmet devredilmiştir. Konsorsiyumda bir müteahhitlik firması, bir otomotiv firması ve bir yabancı mühendislik kuruluşu bulunmaktadır.
Bu devir her yönüyle ülke ve kamu çıkarlarına aykırıdır.
Araç muayenesinin özelleştirilmesi ile kamu alanında yeni tekel yaratılacak ve bu tekel mutlak piyasa egemenliği kurabilecektir.
ÖİB’in ihale ilanında ve yapılan yasal düzenlemelerde; ihaleye katılacaklara ilişkin herhangi bir kriter ya da ihaleye katılacakların yalnızca araç muayene işiyle iştigal edebileceklerine ilişkin bir koşul öngörülmemiştir. Bu belirsizlik nedeniyle araç imal eden firmalar da ihaleye katılmış, böylece araç imal eden firmaların kendi imalatlarına onay vermelerine imkan tanınmıştır. Bu durum AB standartlarında bir muayene kuruluşunda olması gereken ve TS-EN 45004 standartlarında öngörülen tarafsızlık ve bağımsızlık kriterine de aykırı bulunmaktadır.
Araç muayenelerinde sorun yaşamak istemeyen araç sahipleri, bu firmanın imal ettiği araçları almaya, araçlarının bakımını bu firmalara yaptırmaya yönelebilecek; bu firmalara otomotiv sanayiine ilişkin araştırma ve geliştirme çalışmalarını yerinde ve birebir yürütme ayrıcalığı tanınarak, gerekli veriler sunulacak, dolayısıyla ihaleyi alan firma diğer araç imal eden firmalardan üstün konuma gelerek, üretim piyasasında mutlak tekel oluşturabilecektir.
Kamu alanının sermayeye devredilmesi ülke güvenliği ile ilgili sakıncalı sonuçlar doğuracaktır
Araç Muayene Hizmetinin özelleştirilmesi ile devletin görevlendirme ve yedekleme planlarında yer alan araçlara ait bilgiler ile tüm araçlara ilişkin adli takibat bilgileri de özel muayene kuruluşlarına iletilecektir. Bu durum ülke/toplum güvenliğine ilişkin verilerin yerli-yabancı sermayenin bilgisine sunulması ve yurt dışına çıkarılması gibi sakıncaları da beraberinde getirecektir. İhaleyi alan Konsorsiyum içerisinde bir müteahhit firma, bir otomotiv tekeli yanı sıra bir de yabancı bir mühendislik organizasyonunun olması bu yöndeki kaygılarımızı doğrular niteliktedir.
Türkiye iki bölgeye ayrılarak araç muayenesi daha da etkisiz kılınacaktır
Ayrıca yapılacak özelleştirmeyle, araç muayene istasyonları iki bölgeye ayrılacak, araç sahipleri yalnızca tescilli oldukları bölgede muayene yaptırmak zorunda bırakılarak zaten mevcut araç sayısının üçte bir oranında seyreden araç muayenesinin daha da azalması sonucunu doğuracaktır.
Kamu Ekonomik anlamda zarara uğratılacaktır
Araç Muayene İstasyonlarının kamu eliyle aynı koşullarda sürdürülebilmesi için sadece 100 milyon dolarlık bir yatırımın devlet eliyle yapılması yeterli olacaktır. Ülkedeki motorlu taşıtların yarısının muayeneye geldiği varsayılsa bile, belirlenen ücretler üzerinden söz konusu yatırımın 2 yıl 20 günde amorte edileceği tespit edilmiş durumdadır. Yalnızca 2003 yılında araç muayene hizmetinden elde edilen gelirin bugün itibariyle özelleştirme gerekçelerinde belirtilen 100.000.000 dolara tekabül ettiği bilinmektedir. Ayrıca mevcut araç muayenesindeki kaçak oranının üzerine gidilmesiyle bu gelirin 300.000.000 doların üstüne çıkacağı da aşikârdır. 20 yıllık ihale bedeli olan 613,5 milyon dolar olan hizmetin kamu eliyle yürütülmesiyle; söz konusu gelirin 2,5 yılda elde edileceği açıktır. Araç muayene istasyonlarının iyileştirilmesi için gerekli kaynak ayrılmayarak söz konusu gelir yerli ve yabancı sermayeye aktarılarak kamu zarara uğratılmakta, kamu kaynakları özel çıkarlara peşkeş çekilmektedir. Dolayısıyla kamu lehine ciddi bir gelir kaybı söz konusudur.
Trafik, Yol ve Araç Güvenliği Bütünselliği Bozulacaktır.
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan araç muayenesi ile Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan yol üzeri denetim ve tescil işlemleri, karayolları ve araçlara ilişkin bir bütünlük oluşturmaktadır. Bu bütünlüğün bir kısmının kamu elinden çıkarılması, kamu hizmetlerinin yara alması yanı sıra bizzat kamu organizasyonunu da tek ayaklı ve malul duruma düşürecek, ülkemizdeki trafik sorununun daha da derinleşmesine yol açacaktır. Bunun yanında bir kamu hizmetinin ticarileştirilerek özel ellerde tekele dönüştürülmesi ile toplumun can ve mal güvenliği tehdit edilmektedir.
Kamuoyunun bilmesi gerekmektedir ki, araç muayene istasyonları/hizmetinin özelleştirilmesine karşı Odamızca açılmış olan davalar halen devam etmekte ve kesinleşmiş herhangi bir yargı kararı da bulunmamaktadır.
Özelleştirme sürecinde tesis edilen tüm işlemler yargı aşamasındayken ve henüz kesinleşmiş herhangi bir yargı kararı da mevcut değilken bu devrin yapılması ülkemiz ve halkımızın çıkarına değildir.
Artık ülkenin ve kamunun genelini ilgilendiren özelleştirmelerde, devir yapılmadan bu özelleştirmelere karşı yürütülen yargı sürecinin beklenmesi, Kanuni İdare İlkesinin bir gereği olarak kabul edilmelidir. Hukuk devleti ilkesine bağlı ve hukuka saygılı bir kamu idaresinden beklenen, dava konusu edilmiş her türlü tasarrufta yargı sürecinin sonlanmasını beklemektir. Yargı süreçleri sonlanmadan yapılacak bir devir, ileride çok önemli hukuksal sorunların ortaya çıkması ve kamunun daha büyük zararlara uğraması ihtimallerini de taşımaktadır.