DEMİR ÇELİK’DE YENİ YATIRIM
ZORUNLUDUR
Sanayide demir-çelik sektörü stratejik önem taşımaktadır. Sanayi ürünlerinin hemen her alanına hammadde ya da yarı mamul olarak girmekte özellikle makine imalatında vazgeçilmez bir girdi olmaktadır. Bu kadar yaşamsal bir değer taşıyan sektör için ekonomik planlamada yatırım, üretim, dış ticaret, istihdam ve fiyat politikalarını ayrıca saptamak ve uygulamak gerekmez mi?
Şimdi sektörün temel verilerine bir göz atıp bir kez daha bu veriler ışığı altında neler yapılabileceğini düşünelim. Öncelikle Türkiye’nin son beş yıldaki ham çelik üretimini ortaya koyalım:
TÜRKİYE’NİN HAM ÇELİK ÜRETİMİ
(Milyon Ton/Yıl)
Ürünler / Yıl |
2003 |
2004 |
2005 |
2006 |
2007* |
Uzun Ürünler |
14,86 |
17,08 |
17,49 |
19,71 |
18,80 |
Yassı Ürünler |
3,09 |
3,03 |
3,10 |
3,13 |
3,23 |
Vasıflı Çelikler |
0,35 |
0,36 |
0,38 |
0,47 |
0,48 |
TOPLAM |
18,30 |
20,47 |
20,97 |
23,31 |
22,51 |
(*) Kesinleşmemiş değerler
Gelişmiş ülkelerdeki demir-çelik sektöründe, toplam çelik üretiminde yassı ürün oranı %60, uzun ürün oranı %40 civarındadır. Türk demir-çelik sektöründe ise, tablodan da görüldüğü gibi, toplam ham çelik üretiminde yassı çelik %14’ünü, uzun ürün ise %84’ünü oluşturmaktadır. Bu terslik, yatırım ve üretim politikalarının doğru tespit edilmemesinin doğal bir sonucudur. Denge dış ticarete yansıtıldığında , sektörde uzun ürün üretiminde yaklaşık 5,5 milyon tonluk ihraç fazlası ürün varken, yassı ürünlerde 3 milyon ton arz açığı bulunmaktadır. Bu açık ithalat ile kapatılmaktadır. Dış ticaret açığı ve nihai olarak cari açık (50 milyar USD’ye yaklaşmaktadır) bu durumun bir kez daha önemini ortaya koymakta ve yeni yatırım politikalarını gündeme getirmektedir.
Ayrıca elektrikli ark ocakları, ham çelik üretiminde stratejik bir yer tutmaktadır. Bu ocaklar hurda ile çalışmakta, hurda tüketimi ithalatın bu kalemdeki artışıyla dikkati çekmektedir. 2007 yılında yaklaşık 4 milyon USD’lik hurda ithalatı yapılmıştır. Dolayısıyla demir-çelik sektöründeki ürün kompozisyonunun ithalatı arttırdığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Demir-çelik sektöründe paslanmaz çelik ve vasıflı çelik dış ticareti ele alındığında, yine aleyhimize bir denge söz konusudur. Son üç yıllık durum aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablodan görüldüğü gibi paslanmaz ve vasıflı çeliklerde son üç yıllık denge ithalat lehine gelişmekte ve 2007’de 882 milyon USD’lik dış ticaret açığı oluşmaktadır. Paslanmaz çelikte ise tek başına yaklaşık 700 milyon USD’lik bir açık söz konusudur. Bu durum yeni yatırım zorunluluğunu bir kez daha gündeme getirmektedir.
PASLANMAZ VE VASIFLI ÇELİKLER DIŞ TİCARETİ
(Milyon USD)
Ürünler / Yıllar |
2005 |
2006 |
2007 |
İTHALAT |
|||
Paslanmaz Çelik Saç |
687,6 |
800,2 |
880,0 |
Vasıflı Çelik |
169,8 |
196,8 |
216,5 |
TOPLAM |
857,4 |
997,0 |
1.096,5 |
İHRACAT |
|||
Paslanmaz Çelik Saç |
140,4 |
165,6 |
182,2 |
Vasıflı Çelik |
31,2 |
29,9 |
32,0 |
TOPLAM |
171,6 |
195,5 |
214,2 |
DIŞ TİCARET DENGESİ |
– 685,8 |
– 801,5 |
– 882,3 |
Öte yandan dünya demir-çelik sanayinde tekelleşme ve yoğunlaşma sürmektedir. Ürün fiyatları hızlı bir artış trendi göstermektedir. Uluslararası Demir-Çelik Enstitüsü (IISI)’nün
verilerine göre dünya ham çelik üretimi 2007 yılında 1,350 milyar tona yaklaşmıştır. Bu durum 2006’ya göre %8,6 bir artışı işaret etmektedir. Ürün fiyatlarında ise yaklaşık %40’lara yaklaşan artışlar görülmektedir. 2008’in içinde bulunduğumuz günlerinde ise geçen yılın aynı ayına göre fiyatlarda %50 artış daha söz konusudur. Bu fiyat artışları çelik girdisi %30’un üstünde olan sanayiler için maliyetlerde beklenmeyen artışlara neden olmaktadır.
Dünyanın bilinen rezervlerinin sınırlı olması, hammadde talebinin artmasıyla birlikte üreticileri de hareketlendirmiştir. Acelaria, Usinor ve Arbed’in birleşmesiyle 50 milyon ton üretim kapasiteli bir tekel oluşmuştur. Bunu geçtiğimiz yıllarda LNM, Ispat ve ISG’nin Mittal Steel’de bir araya gelmesi ile 75 milyon ton üretim kapasiteli bir tekele dönüşmesi izlemiştir. Çin’in ham çelik üretimi ise 2007 yılında 430 milyon tona ulaşmıştır. Çin tek başına toplam dünya üretiminin %35’ini gerçekleştirmektedir. Avrupa Birliği, Çin ve Japonya ilk üç sırada yer almaktadır.
Dünya ekonomisinde bu gelişmeler olurken Türkiye ne yapmalıdır? Türkiye mutlaka yeni yatırımlara girmek ve üretim politikasını bu konjonktüre göre gözden geçirip, stratejik kararlar almak zorundadır. Demir-çelik sektöründeki işgücü ve istihdam durumuna göz attığımızda, yaklaşık 190.000 kişinin demir-çelik ve demir-çelikten eşya sanayilerinde istihdam edildiği ortaya çıkmaktadır. Aileleri ile birlikte ele alındığında 760.000 kişinin geçimini bu sektörden sağlandığı görülmektedir. Yan sanayi, satış ve pazarlama, lojistik v.s. destek sektörler de ele alındığında 1.000.000 kişinin sektöre eklemlendiğini söyleyebiliriz.
Böylesine önemli bir sektörün sanayileşmede ne denli büyük bir katma değer oluşturduğu, istihdam odaklı bir ekonomik politikada ön sıralarda yer aldığı ve dışa bağımlı olmaktan kurtarılması gerektiği açık olarak ortaya konmalıdır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında, demir-çelik sektörüne bir finansman kaynağı bulunabileceğini düşünmek oldukça hayalperest bir yaklaşım olmaktadır. Faiz oranlarının bu kadar yüksek olduğu ve döviz kurunun gerçek değerine ulaşmadığı bir ülkede, yabancı yatırımcılar demir-çelik yatırımlarına ilgi duymazlar. Paslanmaz çelik yatırımı konusundaki yatırım dedikodularının gerçeğe dönüşmesi oldukça zor görünmektedir. O halde bu işe devletin veya özel sektörün el atması gerekmektedir. Özel sektörün yatırıma geçmesi halinde, bugünkünden farklı teşviklerin devreye girmesi gerekmektedir. Siyasi erk, teşviklerin bölgesel ve sektörel bazda yeniden düzenlemesini mutlaka gündeme getirmelidir. Sanayi yatırımlarının desteklenip teşvik edilmesinde esas alınacak kriterler aşağıdaki gibi saptanmalıdır:
Yatırım maliyetinin büyüklüğü esas alındığında, 50 milyon USD’dan büyük sabit yatırımlara yatırım indirimi, KDV muafiyeti ve arazi tahsisi teşviki getirilmelidir.
Seçilen bölgenin çevre ile olan ilişkileri esas alınarak yani çevre-ekolojik faktörler gözetilerek yer tahsisi yapılmalıdır.
Bölgenin kalkınmışlık düzeyine göre teşvik verilmeli, öncelikli yörelerde yatırım indirimi, KDV muafiyeti, ücretlerde SSK prim muafiyeti v.s. gibi teşvikler öncelikle ele alınmalıdır.
İstihdam odaklı demir-çelik yatırımlarında daha önce belirtildiği gibi ücretlere ilişkin muafiyetler esas alınmalıdır. İstihdam Türkiye’nin önemli bir sorunu olup, beklemeye tahammülü yoktur.
Yüksek katma değer yaratan yatırımlara daha yüksek oranda yatırım indirimi sağlanmalı ve desteklenmelidir.
Küresel rekabette, sektörel öncelik faktörü kriterlerden biridir ve büyük önem taşımaktadır. Eğer demir-çelik yatırımları sektörel önceliği olan bir alanda ise, ki biz böyle düşünüyoruz, teşviklerden önemli bir destek sağlamalıdır. Tüm teşvik araçları bu alanda yer almalıdır.
Paslanmaz çelik yatırımı da demir-çelik içinde vazgeçilmez önemde bir öncelik taşımaktadır. Türkiye, AB’nin ne dediğine bakmaksızın, hızla sektörel, bölgesel, istihdam odaklı, küresel rekabet ve ihracat öncelikli yatırımlar için söylediğimiz biçimdeki teşvik politikasını yeniden ülkenin gündemine getirmek zorundadır.
Yavuz Bayülken
MMO Sanayi Kongresi
Yürütme Kurulu Üyesi