2015 yılı resmi işsizlik oranı ‘psikolojik sınır’ olarak da adlandırılabilinen yüzde 10 seviyesini aşmıştır. Gençler arasında işsizlik oranı yüzde 18,5’e dayanırken, genç kadınlardaki işsizlik oranı yüzde 22’leri buldu. Ne iş ne de eğitim sürecine katılamayan gençlerin oranı ise yüzde 31,6 ile, yüzde 15 olan OECD ortalamasının oldukça üzerinde kalırken, ülkemiz gencinden yaşlısına eğitim, çalışma ve emeklilik haklarının yok sayıldığı bir ülke haline getirildi.
Odamız tarafından yayınlanan ve ekonomide inşa edilen yapısal işsizlik sorununa ışık tutmayı amaçlayan birçok çalışmada daha yüksek bir işsizliğin kapıda olduğu defalarca belirtilmişti. Ortalaması yüzde 3’te kalan ve düşük büyüme dönemi olarak adlandırılabilecek 2012-2014 döneminin ardından yeniden tırmanışa geçen işsizliğin, öncelikli olarak, geçmiş büyüme hızları ile yarattığı istihdam imkanları arasındaki uyumsuzluk nedeniyle, sanayide işsizlik artışı gözleneceğine dair birçok uyarıda bulunmuştuk. Nitekim kamuoyundaki tartışma ve taleplere karşı kulağı sağırlaşmış AKP iktidarının çarpık ekonomi politikalarındaki ısrarı sonucunda bugün resmi işsiz sayısı 3 milyon 204 bine ulaşmış durumdadır.
İşsizliğin sanayi iş kolundaki gidişatı ise kaygı vericidir. Yüksek seviyede bir işsizlik, sanayide yerleşik bir hale gelmiştir. Bu sorunun en temel kaynağı işgücünün üretim sürecinde tasarruf kaleminden ibaret görülmesidir. Yüksek derecede dışa bağımlı Türkiye ekonomisinde TL’nin dolar karşısındaki değer kaybının sürmesi, ithalata bağımlı olan üretimin maliyetlerini artırmakta, bu maliyetlerin kârlar üzerindeki olumsuz etkisi, emek maliyetlerini daha da aşağı çekmek suretiyle giderilmektedir. Nitekim yakın zamanda sanayi işverenlerinin istihdamda daha kolay bir azaltmaya yani iştn çıkarmalara gitmeye hazırlandıkları, kıdem tazminatı yükünü hafifleştirecek düzenlemeler yapılmasına yönelik ısrarlarından anlaşılabilir.
Artan işsizlik, AKP rejiminde hem geliri olmayanların sayısındaki artış, hem üretim ve asgari tüketimden dışlanan kesimlerin genişleyen nicel boyutu, hem de büyüyen işsizliğin daha güçlü bir tehdide dönüştürülerek güvencesiz ve kuralsız çalışma biçimlerinin bir ikna aracı haline getirilmesi gibi pek çok açıdan bütünlüklü olarak incelenmelidir. Aksi halde salt rakamlara indirgenmiş, siyaset ve ekonomi politikalarıyla dışsal birer parametre olarak toplumsal yaşama yabancı bir öğe gibi gösterilmeye devam edecektir.
Tüm işçi ve emekçilerin, emeğiyle geçinen tüm çalışanların bu dönemde ‘güvenceli çalışma hakkı’ talebi etrafında bir araya gelerek işsizliğe, çalışma rejiminin kuralsızlaştırılmasına, modern köle pazarlarının inşasına, kiralık işçiliğe karşı mücadeleyi yükseltmeleri sorunun tek çözümü olarak karşımızdadır. Sanayide atıl görünen işgücünü tasfiye etmek yerine, sanayide kapasite kullanımını daha da yükseltecek, yeni yatırımlarla atıl işgücünü kullanacak, sanayi odaklı bir büyüme paradigmasının mümkün olduğu da tüm yetkililere ayrıca hatırlatılmalıdır.
Ali Ekber Çakar
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı