Sanayinin Sorunları ve Analizleri (V)
Sanayide çarklar durmak üzere…
TMMOB Makina Mühendisleri Odası tarafından hazırlanan“Sanayinin Sorunları ve Analizleri (V) Sanayide çarklar durmak üzere” başlıklı araştırma raporunu kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.
Türkiye’nin küresel kapitalizme bağımlı yapısı her geçen gün derinleşirken, küresel krizle birlikte gelişen durgunluk süreci bir yandan Türkiye ekonomisinin tüm çarpıklığını gözler önüne seriyor, diğer bir yandan da ekonomiyi kör bir noktaya doğru sürüklüyor. AKP tarafından uygulanan ekonomi politikalarının başta sanayi ve tarım olmak üzere üretim alanlarında yarattığı tahribatların yerli üretim ve istihdam üzerindeki olumsuz sonuçlara, her ay kamuoyuna sunduğumuz raporlarda işaret edilmişti. Nihayetinde 2012 yılı itibariyle yaşanan düşük büyüme sürecinin derinleşerek devam etmesi, “büyüme mucizesi” masalının sonuna gelindiğini kanıtlıyor. 2014 yılı verileri, büyümenin finans ve imar rantlarına dayalı olarak bile sürdürülemeyeceğini belgelemektedir. Raporun özeti aşağıda sunulmaktadır.
Türkiye’nin 2012 yılında başlayan düşük büyüme temposu süreklilik kazanıyor ve 2015 için yavaşlayan çarkların durma ihtimali bile beliriyor. Ekonominin ilk çeyrekte sıfır büyüme yaşadığı, daha büyük ihtimalle sıfırın altına düşerek negatife geçtiğini öncü göstergeler ortaya koymaktadır.
2003’ten bu yana yılda 40 milyar doları bulan dış kaynak girişi ile büyüyen ekonomide iç pazar ana eksen alındı ve ihracat ihmal edildi. Özellikle İstanbul kent rantının istismarına dönük büyüme, sanayinin yönelimini de etkiledi ve imalat sanayi de iç pazara dönük gelişti, ihracat gücü güdük kaldı.
2003–2014 döneminde ortalama yüzde 4,8 büyüyen ekonomiye en büyük katkı 3,3 puanla hanelerin tüketiminden, 1,5 puanla özel yatırımlardan, 0,7 puanla da devlet harcamalarından gelirken net dış ticaretin katkısı olmadı. Bu kadar iç talep odaklı büyüme için dış kaynakların önemli bir kısmı tüketici kredisi olarak kullandırıldı ve bireysel kredi stoku 354 milyar TL’ye ulaştı. Ancak, artan faizler ve istikrarsızlık kredi kullanımını aşağı çekerken tüketimi de yavaşlatmış, bu süreçten imalat sanayinin alt kolları da olumsuz etkilenmiş ve kapasite kullanımları hızla düşmüştür.
Güven endeksi sonuçları, önümüzdeki döneme ilişkin iyi sinyaller vermemekte, dolayısıyla dünyadaki gelişmelere karşı oldukça kırılgan olarak nitelenen Türkiye ekonomisinde sanayi için görünüm daha kötüye doğru gitmektedir.
2015’in seçim yılı olması, birçok yerli-yabancı yatırımcıyı “bekle-gör” pozisyonuna geçirmiştir. AKP iktidarının son 3 yılda yaşanan durgunluğa bir çözüm üretememesi, “yeni bir büyüme hikayesine ihtiyaç var” söylemini hızla yaygınlaştırmakta, ancak bu beklentiye bir karşılık henüz üretilememektedir.
Kısa vadede, alt ve orta gelirli kesimlerin gelirlerinde iyileşme ile bir talep artışı yaratılabilirse, ekonomide aşırı daralmanın önü alınabilir. Bu ise bütçe harcamalarının bir kısmının memur, emekli kesimlerin maaş artışları için kullanılmasını, hanehalkı transfer harcamalarının artırılmasını içeren bir gelir politikasına yönelişi gerekli kılmaktadır. Bu yönelişte gerekli kaynakların savunma-güvenlik, bürokrasi harcamalarından kısılarak yapılması mümkündür. Ne var ki hükümet bu yola gitmek yerine İşsizlik Fonu kaynaklarını kullanarak seçmen tercihini lehine çevirecek palyatif tedbirlere yönelmiş görünmektedir. Bu, hem Fon kaynaklarının çarçur edilmesi hem de büyümeye faydası olmayan politikalarla zaman kaybından başka bir şey değildir. Bu tür seçmen odaklı politikalar, sadece topluma çıkarılacak faturayı kabartacaktır.