TMMOB Sanayi Kongresi Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr Hayri Kozanoğlu’nun BirGün Gazetesi’nde yayınlanan yazısı.
WashIngton’un Pekin korkusu, “havacılık, robotik, yapay zeka, bilgi teknolojileri” gibi katmanları bulunan “Çin yapımı 2025” stratejisinin hız kazanmasıyla zirve yaptı. Amerika’nın “ strateji kuruluşları “ Çin’in sadece, ucuz iş gücü sayesinde “küresel tedarik zincirlerinin” montaj aşamasını başarıyla gerçekleştiren “bir üretim atölyesi” olmakla kalmayıp, bilim ve teknolojide sıçrama yapan “süper bir güç” noktasına geldiğini anlayınca hedeflerine Pekin’i koydular.
Hatırlanırsa ABD daha Obama döneminde askeri stratejisini Çin’i kuşatma mantığı üzerine kurmuş, “eksen Çin” (pivot China) sloganıyla rakibini Pasifik’te boğmayı hedeflemişti. Bu tasarımın bir ayağını da “Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması” oluşturuyor, Çin’i ekonomik düzlemden tecrit etmeyi amaçlıyordu.
ABD’nin son atağı Çin teknoloji devi Huawei üzerinden geldi. Trump yönetimi ABD ürünlerinin Huawei’e satışına engelleme koyarak küresel iletişim devinin iflahını kesmeye çalışıyor. Özellikle Google’ın Android işletim sistemine erişim sağlamak için gerekli parçaları satmayacağını açıklamasının Huawei’in soluk borusunu tıkayacağı düşünülüyor.
Ayrıca ABD yonga (chip) üreticileri Intel, Qualcomm, Micron’un da bu ambargoya katılacakları anlaşılıyor. Hatta Güney Kore devi Samsung’a da bu yönde baskı yapılıyor. Sadece Huawei’in değil diğer Çin teknoloji şirketlerinin de Amerikan yarı iletken sektörünün hasmane tutumundan zarar göreceği bildiriliyor. Amerika’nın rekabet gücünü tartışmasız koruduğu işkollarının başında yonga üretimi geliyor.
Huawei’in hedef tahtasına konulmasının asıl nedeni, 5G teknolojisinde ABD’nin Çin’in gerisine düştüğünün anlaşılması. Bu fiili durum sadece akıllı telefonlarda değil, “nesnelerin interneti” tabir edilen farklı sistemler arasında dijital etkileşime dayanan bir çok alanda Çin’e üstünlük kazandıracak.
Huawei vakası ABD’nin Sovyet korkusunun zirve yaptığı Sputnik Anı’na benzetiliyor. Washington uzay teknolojisine büyük yatırım yapmışken ve dünya egemenliğini bu yolla pekiştirmeye hazırlanırken, beklenmedik biçimde 1957’de Sovyetler uzaya uydu gönderen ilk ülke olur. Bu Amerika’da derin bir endişe, hayal kırıklığı ve kıskançlık yaratır. Bilindiği gibi çok geçmeden silkinmeyi başarırlar ve daha da büyük bütçelerle tekrar liderliği ele geçirirler ve Soğuk Savaş’ta rakiplerini yenilgiye uğratırlar.
Küresel hegemonya mücadelesinin geldiği son aşama “Teknolojik Soğuk Savaş” olarak da adlandırılıyor. Ancak o dönemde birbirinden neredeyse tamamen yalıtılmış iki ayrı blok vardı. Halbuki bugün birbiriyle ekonomik ve kurumsal anlamda iç içe geçmiş, çok yönlü bağımlılık ilişkileri bulunan iki sistem söz konusu. The Economist Dergisi 1987’de ABD ile Sovyetler Birliği arasında yılda 2 milyar dolar veya ABD’nin dünya ticaretinin %0,25’i ölçüsünde karşılıklı ticaret bulunduğunu hatırlatıyor. Bugünse ABD ile Çin arasındaki günlük ticaret 2 milyar doları, Washington’un yıllık dünya ticaretinin %13’ünü buluyor.
Diğer bir tarihsel paralellik de 1980’lerdeki ABD Japonya gerginliği üzerinden kuruluyor. ABD 80’lerin başında enflasyonla mücadele için faizleri iyice yükseltince dolar aşırı değer kazanmış, bu dönem Japonya’nın sanayileşme hamlesinde bir üst aşamaya sıçramasıyla da çakışınca çok büyük dış ticaret dengesizlikleri ortaya çıkmıştı. 1985’teki Plaza anlaşması bir dönüm noktası olmuş, Japonya direnmeyip, yenin değerini yükseltecek politikalar izlemeyi istemeye istemeye de olsa kabullenmişti. Çünkü Japonya’nın askeri gücünün zayıflığı geri adım atmasını kaçınılmaz kılmıştı.
T.J.Coles Counter Punch sitesindeki yazısında, Amazon, Apple, Facebook, Google, Pal Pay gibi teknoloji devleriyle Pentagon arasındaki girift ilişkileri ortaya koyuyor. Diğer bir ifadeyle “askeri sınai kompleks” kavramı yeni teknoloji çağında da geçerliliğini koruyor; ekonomik düzlemle askeri düzlem iç içe geçmiş bulunuyor (Vicious Cycle : The Pentagon Creates Tech Giants and Then Buys their Services, T.J. Coles, May 22, 2019, Counter Punch.org).O nedenle konunun Haziran’daki G-20 zirvesinde Trump ile Xi Jinping’in bir araya gelmesiyle tatlıya bağlanması beklenemez. Olsa olsa Trump’ın ikinci dönem başkanlık hesaplarının seyrine göre zaman zaman geri çekilmeler yaşanabilir.
ABD’nin son dayatmaları Çinlilerin belleklerinde de Afyon Savaşları ile başlayan yabancı işgalleri ile süren Eşitsiz Anlaşmalar (Unequal Treaties) döneminin acı hatıralarını canlandırıyor. Bu nedenle güçlü bir anti-emperyalist mücadele tarihi bulunan Çin’in kolay teslim olmasını da beklememek gerekiyor. Huawei’yi tecrit etmek konusunda Washington’un 5G teknolojisine şiddetle gereksinim duyan İngiltere, Almanya ve Hindistan gibi müttefiklerini dahi ikna edememesi sürecin basit bloklaşmalar üzerinden okunamayacak kadar karmaşık olduğunu gösteriyor.
Bazı Batılı uzmanlar da Çin’i tecrit gayretlerinin ters tepebileceği, tam aksine yonga üretimi dahil tüm eksiklerini gidermiş komple bir süper güç yaratma sonucunu doğurabileceği uyarısında bulunuyor. Ancak uzun süreceği anlaşılan, insanlık açısından da ciddi kaygı yaratan bir döneme girdiğimiz açıkça görülüyor.
Yaşananları doğru süzebilmek açısından Türkiye solunun teknoloji konularının sadece teknik-mühendislik değil ekonomik, politik, etik yansımalarına daha fazla kafa yorması gerekiyor. Ancak avadanlığımızda bulunan emperyalizm, artık değer sömürüsü, ulus devlet gibi kavramların analiz imkanlarını teğet geçmeden…
BirGün Gazetesi
28.05.2019