TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ’ın Dünya Gazetesinin Sorularına Yanıtları

TMMOB Makina Mühendisleri Odası

Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ’ın

Dünya Gazetesinin Sorularına Yanıtları

(28.10.2008)

Odanızın çalışmalarından söz eder misiniz?

Emin KORAMAZ: Odamız Anayasa’nın 135. maddesine göre kurulmuş Kamu Kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur ve ülke genelinde yaygın bir örgütlenme düzeyine ulaşmıştır. 1954’te 902 olan üye sayısı 2008’de 70 bine ulaşmıştır.

Odamızın kuruluş amacı yurdun doğal kaynaklarının ülke ve toplum yararları doğrultusunda işletilmesini, üretimin artırılmasını, yurt sanayinin ulusal çıkarlara uygun yönde gelişmesini sağlamak için teknik ve bilimsel çalışmalar yapmak ve bunları üyeleri ve sanayinin yararına sunmaktır.

Kongre, kurultay, sempozyum etkinliklerimiz bu ana çerçeve içinde önemli bir yer tutuyor. Bakım teknolojilerinden iş güvenliğine, makina imalat sanayinden tekstil makinalarına, iş makinalarından tesisat sektörüne, kaynak teknolojilerinden tıbbi cihaz endüstrisine, kalite ve markalaşmadan endüstri mühendisliğine varana değin uzmanlık alanlarımıza ilişkin 20’yi aşkın kongre kurultay ve sempozyum düzenleniyoruz.

Odamız, kurumsallaşma ve mesleki denetim esaslarını belirleme bağlamında 2000 yılından itibaren 29 Yönetmeliği Resmi Gazete’de yayımlatarak yürürlüğe sokmuştur. Böylece yayımlanmakta ve/veya yürürlükte olan yasa, yönetmelik, mevzuat ve ikincil mevzuat çalışmalarına aktif katılım sağlayarak meslek ve meslektaşa yönelik uzmanlık alanlarının tanımlanmasında Odamız önemli bir rol üstlenmiştir.

Odamız, üyelerinin mesleki gelişmeler ve mesleki faaliyetlerde yeterli bilgi ve deneyime sahip olmasını ve mesleki denetimlerin bu esasa göre yapılmasını ana ilke olarak benimsemiştir. Bu kapsamda kurulan Meslek İçi Eğitim Merkezi bünyesinde (MİEM) kurulduğu günden bu yana 17 konuda 2 bine yakın kurs açılmış, bu kurslara 40 bini aşkın üyemiz katılmış ve 39 bin belge verilmiştir. MİEM’in bir Enstitü’ye dönüştürülmesi kararımız da bulunmaktadır.

MİEM tarafından verilen belgelerin ulusal ve uluslararası tanınırlığı, hizmetin niteliğinin yükseltilmesi için Oda Merkezinde bir Personel Belgelendirme Kuruluşu kurulmuş ve Ocak 2007 yılında Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) tarafından akredite edilmiştir.

Akredite Muayene Kuruluşu çalışmaları kapsamında Odamız; TÜRKAK tarafından “TS EN 45004:1997 Çeşitli Tipteki Muayene Kuruluşlarının Çalıştırılmaları için Gerekli Kriterler” standardına göre ‘A’ Tipi Muayene Kuruluşu olarak 2004 yılında akredite edilmiştir.

Basınçlı Kaplar ve Kaldırma İletme Makinalarının Periyodik Kontrolleri İle Teknik Ölçüm ve Analiz Hizmetleri” kapsamlarında akredite olan ‘A’ Tipi Muayene Kuruluşumuzun kapsamına 2007 yılında “Egzoz Gazı Emisyon Ölçümleri” de eklenmiştir.

Deney Laboratuvarı Akreditasyonu çalışmaları kapsamında Odamız Merkez Laboratuvarı Bacagazı ve Gürültü Ölçümleri konusunda Çevre Analizleri Ön Yeterlilik Belgesi almaya hak kazanmıştır. Ardından TS EN ISO / IEC 17025 “Deney ve Kalibrasyon Laboratuarlarının Yeterliliği İçin Genel Şartlar” standardı kapsamında MMO Merkez Laboratuarımız oluşturulmuş ve Baca Gazı Laboratuarımız 2007 yılında TÜRKAK tarafından akredite edilmiş ve Çevre Analizleri Yeterlilik Belgesini almaya hak kazanmıştır.

Odamız uzmanlık alanlarına giren 6 konuda Onaylanmış Kuruluş olmak üzere (asansörler, basit basınçlı kaplar, gaz yakan cihazlar, sıvı ve gaz yakıtlı sıcak su kazanları, basınçlı ekipmanlar ve makina emniyeti konularında) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na başvurmuş ve bunlardan, öncelikle MMO Asansör Kontrol Merkezi 95/16/AT Asansör Yönetmeliği kapsamında Onaylanmış Kuruluş olmuştur. Odamız Asansör AT Tip İncelemesi, Asansör Son Muayene, Modül Birim Doğrulaması ve Tam Kalite Güvence modullerinde Avrupa Birliği ve Türkiye’de Onaylanmış Kuruluş olarak atanmıştır.

Odamızca Bilirkişi-Hakem-Uzmanlık ve Teknik Danışmanlık Hizmetleri de verilmektedir.

Kontroller-Ölçümler alanında her türlü Basınçlı Kapların ve Kaldırma-İletme Makinalarının Periyodik Kontrolleri, Baca Gazı Emisyon, İmisyon ve Toz Ölçümleri, Egzoz-Emisyon Ölçümleri, Motorlu Araçların Motor-Şasi Numaralarının Orijinalliğinin Saptanması ve LPG’li Araçlarda Gaz Sızdırmazlık Kontrolü hizmetleri yürütülmektedir.

Mesleki Denetim çalışmalarımız Asansör Projelerinin Mesleki Denetimi, Isıtma-Klima-Sıhhi-Soğutma-Doğal Gaz Tesisatı Projelerinin Mesleki Denetimi ve Araç İmal Tadil Montaj Münferit Tadilat Projelerinin Mesleki Denetiminde yoğunlaşmıştır.

Yayın çalışmaları süreli yayınlar ve kitap yayını olmak üzere iki dalda sürdürülmektedir. Süreli yayınlarımız “Mühendis ve Makina”, “Endüstri Mühendisliği”, “Tesisat Mühendisliği” dergileridir. Yayınlandığımız 300’ü aşan teknik kitabın çoğu alanında tek ve/veya ilk yayın olarak başvuru kaynağıdır. Ayrıca çok sayıda Oda Raporu yayınlıyoruz. Bunların arasında Makina İmalat Sanayii Sektör Araştırması, KOBİ’ler, OSS’ler, KSS’ler, Endüstri Bölgeleri ve Teknoparklar üzerine Oda Raporları da bulunmaktadır.

Türkiye makine ve teçhizat sektörünün durumu ve temel sorunları sizce nasıl görünmektedir?

Emin KORAMAZ: Makina imalat sanayi özellikle 1970’lerden sonra sanayi sektörleri içinde önemli bir yere sahip olmaya başlamış, ancak ekonomik krizlerin sonuçları, gümrük birliğine geçiş ve AB’ye entegrasyon süreci önlemleri, sektörün gelişimini büyük çapta etkilemiştir. Türkiye’de uygulanan sanayi politikalarının (ithal ikamesi, ihracat modelinin, gümrük birliğine geçişin, liberal ekonominin uygulamaları) sektör üzerinde doğrudan etkisi olmuştur. Bu etkiler önemli sorunları da beraberinde getirmiş, sektör özellikle 2001 yılı ekonomik krizinden sonra yatırımlarını askıya almıştır. 2003 yılı başından itibaren, ayakta kalan firmaların bir bölümü yeniden yapılanma sürecini başlatmıştır. 2003 yılından 2007 sonuna kadar giderek ara mallarda dışa bağımlı bir makina imalat sanayi gelişmiştir.

İmalat sanayi içinde makina ve aksamları üretim sektörünün önemli ve ayrıcalıklı bir yeri vardır. Türkiye’de son on yılda üretim ve ihracat hızlı bir biçimde büyümüş, ancak buna koşut olarak ithalat da artmıştır. Çok yakın bir tarihe kadar ekonominin “düşük kur ve yüksek faiz” döngüsüne bağlanması ara malı üretiminin dışarıya bağımlı olmasını getirmiştir. Ayrıca yüksek katma değerli makinalar yurtdışından ithal edilmektedir.

Üretim 2001 yılında 9,7 milyar USD iken 2007 yılında 18,7 milyar USD’ye çıkmıştır. İhracatta ise yıllık büyüme oranlarının daha hızlı olduğu gözlenmiştir. 2001 yılında 1,5 milyar USD olan ihracat 2007’de 9,2 milyar USD’ye ulaşmıştır. 2001’de üretimin yalnızca % 15’i olan ihracat 2007 yılında üretimden % 49 pay almaktadır. Yani Türkiye makina aksam üretiminin hemen hemen yarısı dışarıya satılmaktadır.

Ortalama kapasite kullanım oranı 2007 yılında % 80,2’ye ulaşmıştır. Ancak hala verimsiz ve fason çalışan, mühendis istihdam etmeyen pek çok KOBİ niteliğinde firma bulunmaktadır.

Makina imalat sanayiinde doğrudan yabancı sermaye yatırımına konu olmuş şirket sayısı toplamdan % 8 pay almaktadır. Sermaye olarak, toplam ödenmiş sermaye içindeki payı ise % 20’dir. Bu durum Türkiye makina imalat sanayiinin yabancı sermaye yatırımı yapılmayan bir sektör olduğunu vurgulamaktadır.

Yabancı sermaye yatırımının sektörde etkin olamayacak ölçüde küçük olduğu bilindiğinden, yabancı sermayenin ihracat, katma değer, ücretler, mühendis istihdamı ve Ar-Ge’ye etkileri de söz konusu değildir. Ancak genel olarak doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yapıldığı ve sektörü etkileyecek ölçüde yoğun olduğu sanayi alanlarında ihracat miktarının da arttığını ortaya koyacak veriler yoktur. Yani bir diğer anlamda yabancı sermaye, özellikle ihracat artışını sağlamamaktadır.

Sektörün güçsüz yanlarını genel çizgileri ile şöyle özetleyebiliriz.

  • İhracatın ithalatı karşılama oranı % 39 olup, ithal makinalar iç pazarın % 51’ini oluşturmaktadır. Dolayısıyla makina ve aksamları sektöründe yerli makina kullanımını teşvik edecek politikalar uygulanmamaktadır.

  • Sektörde üretim yapan 11 bin firma vardır, ancak ölçek ve rasyonel üretim ile optimal maliyetler ele alındığında, küresel rekabete girecek firma sayısı 300’ü aşmamaktadır. İşletmelerde 50’nin üzerinde işçi çalıştıran firma sayısı 1.600 civarında olup bu firmaların toplam istihdamı 170 bini bulmaktadır. Mühendis sayısı ise 3.500’ü ancak bulmaktadır.

  • Ülkemizde firmaların önemli bir kısmı düşük teknolojide makinalar üretmektedir. Ancak aynı kategoride üretim yapan Çin, Hindistan, Malezya gibi ülkelerin avantajları fiyatlarının daha düşük olmasında odaklanmaktadır. Dolayısıyla Türkiye ya daha yüksek kategoriye geçecek ya da daha düşük fiyatlı fason üretime devam edecektir.

  • Makina imalatı sektörü, Gümrük Birliği sürecinin ve ekonomik krizlerin olumsuz koşullarına karşın belirli bir büyüme ve katma değer artışı göstermiştir. Ancak rekabet gücünü sağlayan bir takım faktörler (makina direktifleri, CE belgeleri, akreditasyonu gerektiren belgeleme v.s.) henüz yetersiz olup göstergeler sektörün rekabet gücü kazanamadığını göstermektedir.

  • Son yıllarda makina üretimine girdi olan ara mallar artan oranda ithal edilmektedir. Son beş yılda ülkede ara malı yatırımları % 80 oranında azalmıştır. Bu durumda ithal girdiler oranı yükselmekte ve dışa bağımlılık artmaktadır. Ara malların yatırımına yönelik yeni teşvik ve destekler mutlaka devreye girmeli, düne kadar düşük kurdan kaynaklanan ithalat artışı frenlenmelidir.

  • Makina ve aksamları sektöründe finansman ihtiyacı olan firmalar, dış kredi kullanımına yönelmektedirler. Özellikle yatırım finansmanları dış kredi ile sağlanmakta, bu tercihte “düşük kur ve yüksek faiz” uygulaması önemli rol oynamaktadır. Ancak sektörün toplam dış kredi borcunun 3,5–4 milyar dolara tırmandığı görülmektedir ki, makro dengeler geliştiğinde sektör için bu durum tehlike yaratacaktır. Şu anda böylesi bir eşiğe gelinmiştir.

  • Kurların düşmesi ve dalgalanması ile maliyetleri optimize etmek zorlaşmaktadır. Küresel rekabet düşük maliyeti körüklemekte, katma değer azalmaktadır. Böylece ortaya bir “katma değer” transferi çıkmakta, fasonlaşma hızlanmaktadır.

Dünya genelinde makine sektörünün genel bir değerlendirmesini yaptığımızda nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz ve Türkiye’nin bu tablodaki yeri nedir?

Emin KORAMAZ: Öncelikle Türkiye’nin dünya makina sektörü içindeki yerini ortaya koymakta fayda var. Dünya makina imalat sanayinde ihracatçı en önemli yedi ülke Almanya, ABD, Çin, Japonya, İtalya, İngiltere ve Fransa’dır. Türkiye’nin toplam içindeki payı % 0,5’tir. İthalatçı ülkeler ise ABD, Almanya, Çin, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Japonya’dır. Burada Türkiye’nin payı % 1,3 durumdadır. Türkiye ithalatı itibarıyla katma değeri yüksek makina grubu ile özel, teknolojisi yüksek makina grubuna yönelmiştir. İhracatta ise durum tersine çalışmakta, yurtdışına konvansiyonel genel makinalar ile aksamı gönderilmektedir. Bazı makinalarda ise fason çalışma sürdürülmektedir.

Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ile makina standardı karşılaştırması bu açıdan anlamlı sonuçlar ortaya çıkarmayacaktır. Bu ülkeler farklı makina gruplarında (özel amaçlı makinalar, orta, orta-yüksek teknolojili cihazlar v.s.) yüksek standarda sahip bir kategori oluşturmuşlardır. Türkiye makina imalatı sanayinde genel olarak orta-ileri teknoloji düzeyi hakimdir. Bu sanayi dalında hiçbir alt sektör gelişmiş ülkeler düzeyinde bir ölçeğe (kapasiteye) sahip değildir.

Bu konuda kamu kuruluşları, üniversiteler, ihracatçı birlikleri, bilim kurumları, TSE ve Mühendis Odaları ortak çalışmalar yapmak zorundadır.

Makina imalatında rekabet edebilmenin en önemli kriterlerinden biri maliyet–kalite optimizasyonudur. Bunu yapamayan firmaların veya sektörün küresel pazarda şansı düşüktür.

Amerika’da başlayarak bütün dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz, makine sektörüne nasıl yansıdı ya da nasıl yansıyacak? Önerileriniz nelerdir?

Emin KORAMAZ: Amerika’dan başlayan ve özellikle finansman akışını ve bankaları büyük çapta baskı altında tutan kriz, sanayimizi de etkileyecektir. Uzun süreden beri ihracatını belirli bir artışla sürdüren sanayi sektörü, bu büyümeyi ithalatı da arttırarak sağlamaktaydı. Özellikle ara malı ihtiyacımız yurtdışından temin edilmekte ve ara malı üreten sanayi tesislerimiz yatırım ve dolayısıyla üretimlerini düşürmek durumunda kalmışlardı. Çin, Malezya ve Hindistan’dan daha düşük maliyetle ara malı ve hammadde ithal ediliyordu. Bu halen devam etmektedir.

Makina imalat sanayi, yatırım malı ve ara malı üreten alt sektörleri ile yaklaşık % 61’ini yurtdışından sağladığı girdilerle bir ölçüde dışa bağımlı bir yapıdadır. Yüksek katma değerli mal üreten teknolojiler toplam içinde % 8-9’u aşmamaktadır. Genel amaçlı makinaların üretimi daha dazla olup özel amaçlı makinalara yöneliş son iki yıldan bu yana % 16 oranında artmıştır. Buna karşın makina imalatının toplam iç pazar talebinin % 52’si ithal makinalar ile karşılanmaktadır. Yine de son üç yıldan bu yana ihracatın artışı ortalama % 12–13 oranında büyüme göstermiş ve yeni pazarlardaki payı da geleneksel pazarlara göre daha hızlı olmuştur. Bunlar olumlu gelişmelerdir.

Ancak makina imalat sanayi devlet desteklerinden en düşük oranda yararlanarak gelişmektedir. Bankalardan alınan yatırım ve işletme kredileri azalmış, sektörün büyük firmaları dış krediye yönelmiştir. Sanayi firmalarının toplam dış kredi miktarı 70 milyar dolara ulaşmış olup makina sektörünün payı yalnızca % 5,5’de kalmıştır. Bu sektör için kriz döneminde önemli bir rol oynayacaktır. Öte yandan yatırım olanakları daralacak, işletme sermayesi ihtiyacı büyüyecektir. Kredi iç finansmana yönelik olacaktır. Özellikle işletme ve ihracat prefinansman kredilerine talep büyüyecektir. Eximbank kredileri bu açıdan büyük önem kazanmaktadır.

Krizin ihracatımızı ne ölçüde daraltacağı ve bunun makina imalat sanayine nasıl yansıyacağını tahmin etmek güçtür. Ancak 2009 ve 2010 yıllarında ihracatın büyümesinin azalacağını hatta geleneksel ürünlerde (tekstil, otomotiv, kimya v.s.) ciddi bir düşüş yaşanacağı söylenebilir. Makina sanayi 2001 ekonomik krizinden en az etkilenen alt sektördü, yine bu şekilde fazla darbe almayacağını söyleyebiliriz. Dışarıdan daha az ara malı alacak olan sektör finansman ihtiyacını da iç kaynaklardan (banka ve otofinansman) karşılamaya çalışacaktır. Burada dış talebin daralacağını ve iç pazarın nispi olarak yerli üretime yöneleceğini söyleyebiliriz. Makina iç pazarında ise ithal mallar % 40’lara doğru çekilecek, makina sanayimiz % 60 pay alabilecektir.

Bu gelişme ve veriler ışığında makina imalat sanayimize ilişkin öneri ve öngörülerimiz aşağıda belirtilmiştir:

  • Makina sektörü bir mühendislik sanayi, Ar-Ge çalışmalarının yoğunlaştığı bir sektör olmak zorundadır. Sanayide özellikle makina sektöründe özgün ürün ve özgün ürünü oluşturacak tasarım yeteneği, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması ile kazanılacaktır.

  • Makina sektöründe öncelikle nitelikli eleman çalıştırma ve mühendis istihdamı konusunda teşvik ve destek verilmelidir. Keza inovasyon sektörel düzeyde ele alınarak bu desteklerle bütünleştirilmelidir.

  • Sektöre yeni bir destek sistemi (teşvikler, krediler ve Ar-Ge teknoloji platformu destekleri) getirilmeli ve sektörün dışarıdaki rekabet gücü sürdürülmelidir.

  • Sektör Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarını hızlandırmalı ve daha çok proje üretebilmelidir. Ar-Ge payı % 1,0–1,2’ye yükseltebilecek şekilde desteklenmelidir.

  • Sektörün özel makinalara yönelik Ar-Ge çalışmaları hızlandırılmalı ihracat içinde yüksek katma değerli ürünlerin payı arttırılmalıdır. Böylece kriz sürecinde sanayinin yeniden planlanması ve yapısal bir değişime girmesi mümkün olabilecektir.

  • Sektörün TÜBİTAK desteği ile entegre bir çalışmayı geliştirecek ve Ar-Ge teknoloji platformunu gerçekleştirmesi mutlaka gündeme getirilmelidir. Çıktılardan birlikte yararlanmak ve yüksek katma değer üretecek bir ürün yelpazesine yönelmek, bu dönemde bir fırsat olarak makina sanayinin önünde durmaktadır.

  • Makina imalat sanayinin yeniden yapılanması için, orta-yüksek teknoloji grubu yatırımlarının artırılması zorunludur.

  • Türkiye makina sektörünün acilen bir sanayi envanteri çıkarılmalıdır. Burada ortaya çıkacak ölçek, üretim, ihracat, yönetim ve pazarlama varlığı ortaya konulmalıdır.

  • Ara mallara yönelik yatırımlar teşvik edilmelidir. İthal girdilerin oranlarının düşürülmesi için özellikle bu alandaki yatırımlar öncelikle ele alınmalıdır. Burada öncelikli alt sektörlerin seçimi önem kazanmaktadır. Yüksek katma değerli özel amaçlı makinaların üretimine yönelik Ar-Ge çalışmaları yürütülerek makina mühendislerinin istihdamı bu alanda yoğunlaştırılmalıdır.

  • Yatırımların özellikle makina imalat sanayii ve yüksek katma değerli üretim alanlarında yoğunlaştırılması; imalat sanayinin yüksek ve orta ileri teknoloji gruplarına yönlendirilmesi; ara malı ve yatırım mallarını üretecek yatırımlara öncelik vererek bir planlama yaklaşımının benimsenmesi gerekmektedir.

Firmalardan gelen bir haberde yaşanan global kriz nedeniyle Avrupalı distribütörlerin önlerini göremediklerinden şiparişlerini durdurdukları söyleniyor. Böylesi bir durum söz konusu mu? Bunun böyle olması halinde sektöre nasıl bir etki bırakır?

Emin KORAMAZ: Evet bu yönde duyumlar bulunmakta. Makina imalat sektörü, doğrudan yatırımlar alanına giren bir sektördür ve kredi sistemine bağlıdır. Ancak bu alanlarda bir tıkanıklık yaşandığı için siparişlerin durdurulmuş olması şaşırtıcı değildir.

Bu durumun sektöre etkisi birkaç düzeyde olabilecektir. Öncelikle iç pazara ithal malların girişinin daha büyük oranda gerçekleşmesi engellenmiş olacaktır. İkinci olarak ihracatta düşüş yaşanacaktır. Üçüncü olarak büyümede bir düşüş yaşanacaktır. Dördüncü olarak sektörün iç pazar payı artacak, ara mallarda da içe dönülecektir. Bu durum sektörün yüksek katma değerli mal üretmesine ve dolayısıyla Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarına olanak sağlayabilecektir.

Teşekkür ederim.

Please follow and like us:

Tarih: Mayıs 17, 2018, kategoriler: Basın açıklamaları Yazar: