TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2003 – SONUÇ BİLDİRGESİ
Küreselleşme, içinde yaşadığımız döneme damgasını vuran kapitalizmin çok uluslu şirketler aracılığıyla dünya boyutunda kurduğu ekonomik egemenliğin son aşamasıdır. Gelişmiş ülkeler mal, hizmet ve sermayeyi ülkeler arasında olağanüstü bir hızla dolaştırarak, gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini, sanayisini ve çalışanlarını büyük çapta etkilemekte, politik ve toplumsal dengeleri bozarak, gelir dağılımını kötüleştirmektedirler. Spekülatif sermayenin olağanüstü boyutlara ulaşarak verimli sermaye yatırımlarının önlediği, işsizliği arttırdığı, neden olduğu ekonomik krizlerin yıkıcı etkileri ile çalışanları yoksullaştırdığı açıktır. Özellikle son on yılda çalışanların sosyal hakları budanmış, ücretleri azalmış, refah düzeyi düşmüş ve tüm ülkelerde en üstte yaşayan %5 oranındaki kesim, büyük bir ranta ve sömürü artı değerine sahip olmuştur.
Küreselleşme aynı zamanda, tekellerin aşırı kâra dayanan birikimi için savaş, gerginlik, çevre sorunları, dünya kaynak ve değerlerinin yağması demektir. Bu talana karşı koymak isteyenleri yoketmek, temel strateji olarak çok uluslu şirketler tarafından benimsenen ana politikadır. Bu amaçla sendikasızlaştırma, uluslar arası tahkim yoluyla, IMF/Dünya Bankası baskısıyla özelleştirme ve rant ekonomisini egemen kılma gelişmekte olan ülkelerin geleceğini ipotek altına almaktadır. Ülkemizde de giderek artan bir ivmeyle sanayi yatırımı azalmakta, işsizlik oranı büyümekte, çıkan krizlerin sık ve dayanılmaz boyutları yoksullaşma sürecini kronik hale getirmektedir. Son dönemlerde ekonomik göstergelerde gözlenen iyileşmelerin temelinde yatırım, teknolojik gelişmeler gibi nedenler değil iş gücü üzerindeki baskılar yer almaktadır. Bu çerçevede istihdam daralmakta, işsizlik artmakta ve ücretler gerilemektedir. Bu durumdan mühendisler de büyük çapta etkilenmektedir.
AB’ye üye olma sürecinde, gümrük birliğine geçişte olduğu gibi, uyum paketi yürürlüğe konmakta, sanayi tesisleri Avrupa’nın taşeronu olarak düşük katma değerli ürünlerle ihracata zorlanmaktadır. Teknoloji düzeyini artıracak, AR-GE çalışmalarını hızlandıracak, yeni ürün veya ürün geliştirmeye dayalı bir araştırma politikası saptayacak, mühendisleri verimli, üretken ve söz sahibi kılacak bir yapılanmaya engel olunmaktadır.
İşte böyle bir dönemde toplanan TMMOB Sanayi Kongresi 2003’ün amacı, “Küreselleşme ve AB Süreçlerinin Ülke Sanayi ve Mühendislerine Etkileri”ni tartışmaya açmak, sorunları ortaya koymak sanayileşmenin geleceğine yönelik önerileri tüm boyutlarıyla ele almak olarak belirlenmiştir. Etkinlik 2001’de yapılan “Küreselleşme ve Sanayileşme” kongresinin devamı olup yine küreselleşme ve AB sürecindeki sanayinin ekonomik, toplumsal, teknik, teknolojik faktörlerini irdelemektedir. Kongrenin bu amaca yönelik kapsamı;
* Sanayi Kongrelerinin Tarihsel Geçmişi
* Türkiye Sanayiinde Vizyon 2023’ün Önemi
* Türkiye’de AR-GE ve İnovasyonu Zorunlu Kılan Nedenler ve Mühendislik Misyonu
* AB Sürecinde Teknoloji ve Teknoloji Politikaları
* AR-GE Çalışmalarında Üniversite-Sanayi İşbirliği
* Türkiye AB İlişkileri Çerçevesinde Sanayide Mevzuat Düzenlemeleri
* AB Sürecinde İstihdam, İşgücü Piyasaları, Çalışma Yaşamı ve Sendikal Hareket
* Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Ülke Sanayi ve Mühendislere Etkileri
* Küreselleşme, Sanayileşme ve Mühendisler
* Yabancı Sermaye Katma Değer, Dışa Bağımlılık İlişkileri
* Sanayi ve Çevre, Mevzuat, Sanayiciye Gelen Çevre Yükümlülükleri, Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüleri İçinde Sanayi Çevre İlişkileri
* Sektör Araştırmaları (Makina İmalatı Sektörü dahil yedi sektör araştırması)
olarak tespit edilmiş ve kongre bu konuları ayrıntılı olarak inceleyerek tartışmıştır.
Makina Mühendisleri Odası tarafından TMMOB adına düzenlenen Sanayi Kongresi 2003, 19-20 Aralık tarihlerinde Ankara Milli Kütüphane toplantı salonunda toplandı. Bu kongre kapsamı içinde yapılan “TMMOB Sanayi Kongreleri Dünden Geçmişe” başlıklı sunumda 2001 yılından 1962’ye kadar gerçekleştirilen 13 kongre değerlendirilmiş ve 200 sayfalık bu çalışma katılımcılara Oda yayını olarak dağıtılmıştır. Kongrede toplam 21 bildiri ve sektör araştırmaları oturumunda 7 sektör Araştırma Raporu sunuldu. İki gün süren etkinliğin son oturumu ise tartışma ve sonuç bildirgesi için önerilere ayrıldı. TMMOB, MMO ve Yürütme Kurulu başkanlarının konuşmaları ile kongre kapandı. İlginin ve katılımın hiç azalmadığı kongremizde tartışmalar ve bildiriler ile kapsamı belirlenen konular her yönüyle incelendi ve öneriler sunuldu.
Kongre sonunda, bildiri, araştırma ve tartışmalarla ortaya konan saptamalar doğrultusunda oluşturulan sonuç ve öneriler aşağıda belirlenmiştir.
§ Ülkenin kalkınması, işgücünün tam istihdamı, refah düzeyinin arttırılması ve çalışana insanca yaşama koşulları sağlanması için en önemli olgu sanayileşmedir. Ülke kaynaklarının etkin ve doğru kullanıldığı, sanayiye ayrılan yatırım paylarının arttırılarak tüm bölgelere yayıldığı, çevre faktörü ihmal edilmeksizin, teknolojinin düzeyinin geliştirilerek yüksek katma değerli ürüne öncelik verildiği, mühendisin yatırım ve üretimde söz sahibi olduğu bir sanayileşme politikasının yürürlüğe konulması zorunludur.
§ Gümrük Birliği sürecinin ardından başlayan ve ülkedeki tüm toplumsal, ekonomik yaşamı büyük ölçüde etkisi altına alan AB’ye aday olma sürecinin doğru değerlendirilmesi önemlidir. AB adaylığı sürecinde ülkemizin kaynak, sanayi ve insan potansiyelinin öncelikle ele alınması ve 2023 vizyonunda bu önceliklerin yer alması öngörülmelidir. Gümrük Birliği; yatırımların sanayiye yönelmesini önlemiş, ülkede ithal malların tüketilmesini sağlayarak atıl kapasite ve maliyet enflasyonu yaratmıştır. Ayrıca ülkemizdeki sanayileşme politikalarında büyük ölçüde engel teşkil etmiştir. AB’ye geçiş sürecinde sanayi yeniden yapılanmak zorundadır.
§ Ülke sanayinin önceliklerinin saptanmasında ve yeniden yapılanmasında, teknolojik gelişimi, üretim süreçlerinin yenilenmesini ve ürün geliştirilmesini sağlayarak ve yeni ürün tasarımına yönelik mühendislik yapısını kuracak AR-GE çalışmaları teşvik edilmelidir. Ülkemizde AR-GE faaliyetlerine ayrılan payın eşik değer olarak kabul edilen GSMH’nın %1’i seviyesine getirilmesi zorunludur. İnovasyon (yenilikçi gelişmeler) ve AR-GE çalışmalarında Altıncı Çerçeve Programı fonlarından yararlanılmalıdır.
§ Üniversite, sanayi, meslek odaları ve sektör kuruluşları arasında işbirliği yapılması, sanayinin sorunlarının tartışılması ortak çalışmaların oluşması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi için zorunluluktur. Bunun örneklerinin olumlu etkileri kongrede ortaya konulmuştur.
§ Avrupa Birliği’ne yönelik uyum yasalarında Teknik Mevzuatın AB’ye göre düzenlenmesi, tek taraflı bir baskı aracı olmaktan kurtarılmalıdır. Türkiye koşulları, sanayinin yapısı, firmaların finansal bunalımı ve ihracat olgusu birlikte değerlendirilmeli ve ürünlerin, Avrupa’nın taşeronluk anlayışı ve fason işleme sistemine göre imalatı önlenmelidir. Yüksek katma değerli sanayi ürünü, ihracatta temel kriter olarak belirlenmelidir.
§ Küreselleşmenin mantığı gereği, AB sürecinde özelleştirilmelerin hızlandırılması baskısı kamuya ait tesislerin yok pahasına satılmasına ve karlı pek çok kuruluşun talan edilmesine, kaldı ki özelleştirmeden sağlanan gelir, özelleştirme için yapılan masrafları dahi karşılamamaktadır, doğal kaynaklarımızın uluslar arası tekellerin eline geçmesine, sanayi ürünleri üreten mevcut fabrikaların çok uluslu sermaye kuruluşlarının eline geçmesine, istihdam hacminin daralmasına, dolayısıyla bilimsel, teknolojik gelişmelerin engellenmesine neden olmaktadır. Devletin vergiden yoksun kalmasına fırsat vermektedir. Bu uygulamaların ülkemizdeki son örneklerini TEKEL ve Seydişehir Alüminyum olarak vermek mümkündür. Dolayısıyla Seydişehir Alüminyum Entegre tesisleri ve TEKEL’in yağmalanmasına engel olunmalıdır.
§ Türkiye’nin stratejik tesisleri, TEKEL, TÜPRAŞ, PETKİM, TÜRK TELEKOM, Seydişehir Alüminyum vs. özelleştirme adı altında çok uluslu şirketlere peşkeş çekilmektedir. Ulus arası emperyalist tekeller IMF, Dünya Bankası ve DTÖ aracılığıyla gelişmekte olan ülkelere yapısal uyum politikaları dayatılarak bu ülkelerdeki kamu yatırımlarının özelleştirilmesini hızlandırmaktadırlar. Dünya tekellerinin ve çok uluslu şirketlerin egemenlilerinin bu düzeye ulaşmasının demokrasideki olumsuz etkilerini de gözden ırak tutmamak gerekir.
§ Doğrudan yabancı sermaye yatırımları; Türkiye’de sanayinin tüketim malları sektörüne, turizme, bankacılığa, sigortacılığa yani üretken olmayan, istihdamı daha karlı alanlarına gelmekte ve pek çok firmayı ucuza kapatmaktadırlar. Bu durum da dahil her türlü avantaj sağlayacak kolaylıklar yapılmakta, çalışma teknoloji bölgeleri yasası, serbest bölgeler yasası, yabancı sermaye yasası ile talan hızlanmaktadır. Ülkemizde doğrudan yabancı sermaye yatırımları yeni yatırımlar olmayıp daha çok mevcut firmaların çok uluslu şirketler tarafından satın alınması şeklinde karşılık bulmaktadır. Bunun da istihdama ve yatırımın arttırılması konusunda olumlu bir etkisinin olmadığı açıkça görülmektedir.
§ Halen üretim yapmakta olan tesislerin çevreye zararını önleyecek mevzuat ciddi bir biçimde ele alınmalı, sorumluluk kargaşası önlenmeli ve uygulamada devletin teşviki esas alınmalıdır. Sürdürülebilir kalkınmanın ülkemize yansımaları, çevre mevzuatı ile birlikte düşünülmelidir.
§ Küreselleşme sürecinde, işgücü üzerindeki pazarlıklar hızlanmış, sendikaların gücü iyice sınırlanmış, emek haklarının düşük ücretle baskılanması yasal zemine oturtulmuştur. Böylece Türkiye’nin ucuz emek cenneti olmasıyla birlikte sanayide katma değer içindeki ücret payının asgariye düşürülmesi planlanmıştır. Nitekim son beş yıl içinde hem işçi başına düşen katma değer, hem de çalışılan saat başına düşen katma değer artışı oldukça düşük kalmıştır.
§ İncelenen sektörlerde ortaya çıkan tablo, gelinen noktanın sanayileşme yönünden iç açıcı olmadığını vurgulamaktadır. Kimya sanayi, küçük ölçekli tesislerin egemen olduğu, ilaç, kozmetik, plastik ürünler temizlik ürünleri, ana kimyasalların belli başlı alt sektörleri oluşturduğu bir sektördür. Dünya ticaretinde yüksek katma değerli ürünler organik kimyasallar iken, Türkiye’nin ihracatı inorganik kimyasallara (parfümeri, kozmetik, temizlik maddeleri gibi) ve plastiklere dayanmaktadır. Bunlar düşük katma değerli ürünlerdir. İthalatta ise organik kimyasal ürünler yer almaktadır.
§ Tasarımdan başlanacak tüm üretim ve hizmet süreçlerinde kalitenin ve verimliliğin artırılması için KOBİ’lerde mühendislerin istihdamının teşvikine yönelik ilgili bakanlıklara yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.
§ Dünyada çok büyük önemi olan ve yüksek teknolojinin uygulandığı biyoteknoloji ürünleri pazarı, Türkiye’de 960 milyon dolardır (Dünya pazarının %0,4’ü oranında). Demir-çelik sektörü ise dengesiz bir şekilde gelişmiştir. Bugün yaklaşık 11 milyon ton uzun ürün fazlası, 3 milyon ton yassı ürün kapasite açığı vardır ve hurdaya bağımlılık nedeniylede net demir-çelik ithalatçısıdır. Vasıflı çelik üretimi ise çok azdır. Burada da yüksek katma değerli ürüne geçebilecek şekilde yeni yatırımlar yapılmalıdır. Gıda sanayi ise genel olarak ihracata dönük bir potansiyel taşımaktadır. Ancak maliyetlerin dünyada düşüş göstermesi, rekabetin sınırlı kalmasını ve ihracatın istenilen düzeye çıkmasını önlemektedir.
§ Alüminyum sanayi, ihracatın ithalatı karşılama oranı %77 olup, üretim Seydişehir Alüminyum Entegre Tesisleri ile özel sektör tesislerinde yapılmaktadır. Ancak Seydişehir’in özelleştirme programına alınması, sektörü bütünüyle çok uluslu şirketlere teslim etmek demektir. Türkiye madencilik sektörü ise maden rezerv kaynakları itibarıyla dünyada önemli ülkeler arasında yer almakta işletilmesi sınırlı olan bir yapıyı oluşturmaktadır. Bor, bentonit ve perlit rezervleri bir hayli fazladır. Ancak yanlış politikalar nedeniyle madenler üzerinde “talan”a dönük uygulamalar sürmektedir.
§ Makina imalatı sanayi, tüm sanayi sektörlerine yatırım mali (makina, donanım, alet, takım, tertibat) veren bir mühendislik sektörüdür. Ancak bu sektör de AB ile rekabet edebilecek düzeyde bir yapıya sahip değildir. Teknolojik düzeyi düşüktür. Yüksek katma değerli malların ihracat içindeki oranı %5’i bulmaktadır. AR-GE harcamaları şirket cirolarının %0,8’ini aşmamaktadır. Sanayi girdilerinin ortalama %60’ı yurtdışından gelmektedir. Sektörde ihracatın ithalatı karşılama oranı ise %30,6’dır. İhracatın dünya içindeki payı %0,6’dır. Bununda önemli bir kısmı fason üretim olmaktadır. Sektör AR-GE çalışmalarını ön plana alarak özgün ürün imal etmek zorundadır. Nitelikli işgücü ve mühendis istihdamı, kalite-maliyet optimizasyonu, AR-GE alt tabanının oluşması için gereklidir.
§ Gelişmiş ülkelerdeki geri teknolojilerin gelişmekte olan ülkelere ihracı ve kullanılmış ikinci el makina ithalatı ülkemizdeki AR-GE ve inovasyon çaba ve çalışmalarını engellemekte olup, bu eğitim nedeni ile yüksek katme değer ve teknoloji üretme yeteneği geliştirilememektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ikinci el kullanılmış makina ithalatını engelleyici yasal düzenleyici tedbirler almalıdır.
§ Makina imalat sektörü içerisinde giderek önem kazanan hidrolik-pnömatik ekipmanların ulusal ve uluslar arası standartlara uygun olmayan kalitesiz ve satış sonrası teknik hizmet desteği bulunmayan ürünlerle karşı karşıya bulunması nedeniyle standartlara uygun üretim ve satış yapan yerli üretici ve ithalatçının haksız rekabet ortamında kalmasına sebep olmaktadır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının tüm ürünlerde standartlara uygunluk koşullarını güncelleyerek denetimi artırması gerekmektedir.
§ Gelişen teknolojiler istihdamı gitgide daraltmaktadır. Bu nedenle istihdam politikaları teknolojinin gelişmesiyle birlikte ele alınmalı, alternatif bir istihdam politikası oluşturularak hayata geçirilmelidir.