TMMOB Makina Mühendisleri Odası, her ay iktisatçı-yazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları bülteninin 27’ncisini “2016 büyüme verileri ve sanayi” konusuna ayırdı.
TÜİK, Merkez Bankası, Hazine Müsteşarlığı ve IMF verileri kullanılarak yapılan analizde, Anayasa değişikliğine giderek inşa edilmek istenen ‘Tek adam rejiminin’, genelde ekonomide, özel olarak da sanayide yarattığı olumsuz etkilerin verilerine yer verildi. 2016 Temmuz sonrası ekonominin yüzde 1 oranında büyümede kaldığının belirtildiği araştırmada, yeni seri milli gelirin istihdam verileriyle çelişkisine ayrıca dikkat çekildi.
MMO analizinde şu noktalara vurgu yapıldı:
Anayasa değişikliği gündemi, bunun, politik ve jeopolitik düzeyde biriktirdiği riskler, genelde ekonomiye, özel olarak da sanayiye kan kaybettirdi. Türkiye’nin risk sıralamasında yükselen ülkeler içinde birinci sırayı almasında, kendi iç ekonomik kırılganlıkları kadar, Temmuz 2016’da tavan yapan ve o tarihten bu yana azalmayan politik ve jeopolitik riskleri etkili oluyor.
15 Temmuz darbe girişimi ile tavan yapan riskler, devamında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ve KHK denilen kanun hükmünde kararnamelerle yönetim biçimi, hem iç hem dış aktörleri olumsuz etkileyen sonuçlar yarattı. Buna, Anayasa değişikliği ile bir “Tek adam rejimi”ne geçiş girişimi eklenince, ekonomi, iyice olumsuz bir iklimin etkisi altına girdi.
TÜİK, 2015’te yüzde 6,1 olarak ölçtüğü büyümenin 2016’da yüzde 2,9’a düştüğünü bildirdi. Bu, tüm yöntemsel eleştiriler saklı kalmak üzere, büyüme ivmesinin yarı yarıya azalması anlamına geliyor. Alt sektörler itibariyle bakıldığında tarım ve hizmetlerde 2016 yılında büyüme değil, küçülme yaşandığı görülüyor. Özellikle tarımdaki küçülme yüzde 4’ün üstünde ve dikkat çekici. Aynı şekilde turizmin de yer aldığı hizmetler sektöründeki küçülme önem taşıyor.
2016’nın ikinci yarısında ekonomi önemli bir düşüş içine girdi. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye’nin tüm risklerini yükselterek sermaye çıkışına yol açması, derecelendirme kuruluşlarından negatif not alması, bunun etkisiyle TL’nin dolar karşısında diğer yerel paralardan daha fazla değer kaybetmesi ve bütün bunların üretimi negatif etkilemesi, yılın ikinci yarısında farklı bir iklim yarattı. 2017’de de bu iklim sürmektedir.
Yüzde 2,9 büyüdüğü bildirilen 2016 milli gelirinin, ilk yarı büyümesi yüzde 4,9 olmasına karşın Temmuz-Aralık dönemini oluşturan ikinci yarıda 2015’in ikinci yarısına göre ancak yüzde 1 arttığı görülmektedir.
2016’nın ikinci yarısında sermaye hareketlerinde rüzgar ters dönmüştür. Temmuz-Aralık 2016’da sermaye girişi bir yana, 3,3 milyar dolar sermaye çıkışı yaşanmıştır. Buna karşılık, 9,2 milyar dolarlık kaynağı belirsiz sermaye girişi olmuştur. Bu sermaye girişindeki gerileme, büyümeyi de olumsuz etkilemiş ve ikinci yarının büyüme ortalaması yüzde 1’e düşmüştür.
TÜİK’in yeni metodoloji ile hesapladığı milli gelir, 2010-2016 döneminde yıllık ortalama yüzde 6,8 artmış görünüyor. Bu, dünyada istikrarlı büyüme örneği ile ilk sırada olan Çin’in aynı dönem yıllık ortalaması olan yüzde 8’lik büyümeden, sadece 1,2 puan geride bir performans olarak sunulmakta ve şaibeli bulunmaktadır.
Dış borç ve cari açığın milli gelir karşısındaki büyüklükleri de “şişirilen milli gelir” tarafından düşürülerek makyajlanmıştır. Ayrıca milli gelir artışı ile istihdamda değişim arasında büyük tutarsızlıklar bulunmaktadır. Bunların, IMF başta olmak üzere dış odaklarca nasıl değerlendirileceği de merak konusudur.