TMMOB Makina Mühendisleri Odası, her ay iktisatçı-yazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları bülteninin 36’ncısını “Türkiye’nin Dış Yatırımları” konusuna ayırdı.
Ekonomi Bakanlığı, Merkez Bankası, IMF, Hazine ve çeşitli bakanlık verileri kullanılarak yapılan analizde, Türkiye’nin dışarıya yaptığı doğrudan yatırımlar analize tabi tutuldu.
Türkiye’nin hem dış yatırım çekmede hem de dışa yatırım yapmada, birçok çevre ülkenin gerisinde olduğu tespitinin yapıldığı araştırmada, özellikle son dönemlerde dışarıya kaçma eğilimi ağır basan yatırım kararlarına, baskıcı yönetimin yatırımları da kaçırdığına, bunun özellikle yatırım bekleyen işsizler açısından önemli olduğuna dikkat çekildi. Analizde şu noktalar öne çıktı:
Doğrudan yatırım biçimindeki sermaye ihracı, küresel kapitalizmin bir gerçeği olarak tüm dünyada artmaktadır. Türkiye, doğrudan yabancı yatırım çekmeye çalışırken farklı saiklerle dışarıya yatırım da yapmaktadır. Ancak, benzer çevre ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’nin hem dış sermaye çekmede hem de dışarıya yatırımda, küresel kapitalizm ile bütünleşmenin arka sıralarında olduğu görülmektedir.
Türkiye’nin dışa yatırım stokunun 2008 sonrası hızlandığı, dış yatırımların düzenli artışlarla 2016’da 31 milyar doları bulduğu görülmüştür. Türkiye’nin dışa yatırımlarının dörtte üçünden fazlası Avrupa’da yer almaktadır. Dışa yapılan yatırımların yüzde 68’i finansla ilgilidir. Sanayinin payı, dış yatırım toplamında yüzde 15’te kalmaktadır. Bunlar arasında Arçelik, Şişecam, Anadolu Efes, Ülker, TPAO, Tosyalı Demir Çelik yatırımları ve bazı giyim firması yatırımları öne çıkmaktadır.
Türkiye’nin dış yatırımlarında finans sektörü üçte ikinin üstünde bir payla ön sıralardadır. Bankalar, çoğunlukla Avrupa’da şube açarak kredi bulma, dış ticaret işlemlerine aracılık etmek için dış yatırımlarda öncü olmuşlardır. İmalat sanayisi dahil olmak üzere sanayinin toplam dış yatırımlarda payı yüzde 15’te kalmaktadır. Dışa yatırım yapan sanayi firmalarının, sektörlerinde öne çıkan ve iç pazarı artık yeterli görmeyen firmalar olması dikkat çekicidir. Ayrıca yatırım yapılan ülkelerin bakir pazarları, ucuz işgücü, ucuz hammadde, ucuz enerji fiyatlarının da yatırımları cezbettiği söylenmelidir.
Sanayi dışında başta dış taahhüt, havaalanı işletmeciliği (TAV) ve iletişim (Turkcell) alanlarında da Türkiye kökenli firmaların dış yatırımları kendilerinden söz ettirmektedir.
Dışa yatırım, küresel kapitalizmin bir gerçeği olmakla birlikte, Türkiye’deki realite cılız, sistemsiz ve çok farklı saiklerle yapılmaktadır. Son yıllarda dışa yatırım kararlarında, ülkedeki kayırmacı, hukuksuz rejim icraatları da etkili olmaya başlamıştır. AKP rejiminin toplumu kutuplaştırıcı icraatı firmalar dünyasına da yansımış, kamu ihalelerinde korunan, kayırılan kesimlerle iktidarın ilişkileri netleştikçe birçok firma rejim tarafından biata zorlandıkça, firmalar için yatırım yeri seçmede muhtelif coğrafyalar da alternatifler arasına girmiştir.
Yoğun işsizlik yaşayan Türkiye’nin yatırıma ihtiyacı varken firmaların yatırım yeri olarak yurt dışını seçmeleri, firmalar açısından anlaşılır bulunsa da, ülkedeki iş bekleyen kitleler açısından olumsuzdur. Ayrıca, yatırımlardan yararlanan yan sanayiden ileri-geri bağlantılı alt sektörlere, tedarikçilere kadar bir dizi kesim açısından da yatırımların dışa akmasının negatif etkileri hatırlanmalıdır.
Özellikle ülkedeki politik iticiliğin, artan risklerin etkisiyle verilmiş yurt dışı yatırım kararlarından cayılması için, ülkede OHAL uygulamasının hızla kaldırılması, demokratik normların hakim kılındığı bir parlamenter düzene, hukuk devletine yeniden dönülmesi şarttır.