Türkiye ekonomisi, geçtiğimiz yıl hayata geçirilen yeni milli gelir hesaplarına göre 2017 yılında yüzde 7,4 oranında büyümüştür. Öncelikle altını çizmek isteriz ki, güvenilirlik sorunları içeren yeni milli serinin eski seri ile bağı kopartılmış, iktisadi bir karşılaştırma olanağı ortadan kalkmıştır.
Ülkemizin 2017 yılını yüzde 7,4’lük bir büyümenin yanında, yüzde 12’ye yakın enflasyon ve yüzde 11’e yakın işsizlik ile kapatması, öncelikle söz konusu “büyüme”nin istihdam ve refah yaratmayan yanına dikkat çekmektedir.
Bu büyümenin sanayinin belkemiği olan imalat sanayiine yansımadığı da ortadadır. Ekonomi, 2016 yılında yüzde 3,2’lik büyümeden 2017 yılında yüzde 7,4’e tırmanırken, imalat sanayi istihdamı ve kapasite kullanımı yerinde saymıştır. Sanayide 2016’ya göre 2017’deki artış yüzde 1,6 ile sınırlı kalırken, imalat sanayiinde yüzde 1 gibi oldukça sınırlı kalan bir artış ancak sağlanabilmiş; resmi işsizlik oranı da yüzde 11’de kalıcı hale gelmiştir. Tarım dışı işsizlik yüzde 13, genç işsizliği ise yüzde 21’i bulmuştur.
İmalat sanayi kapasite kullanım oranında ise 2016’ya göre 2017’de 1 puanlık artış gerçekleşmiştir. Bu artış, GSYH artışı ile karşılaştırıldığında, büyüme oranının kapasite kullanım oranlarına yansımadığı görülmektedir. 2018 Mart ayı verisine göre kapasite kullanım oranı 2016 yılının da gerisinde kalarak iki puan birden düşmesi ve yüzde 77’lere gelmesi, aynı zamanda sanayide kan kaybının devam ettiğini göstermektedir.
Tüm bu veriler, büyümeye sanayi ve istihdamın eşlik etmediğini ortaya koymaktadır.
Son günlerde dış dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle, Türk Lirası hızlanan bir tempo ile değer kaybetmeye başlamış ve dışa bağımlılığın bir sonucu olarak birçok olumsuzluğu da beraberinde getirmiştir. Olumsuzlukların başında sanayide yükselen maliyetler yer almaktadır. Sanayicinin ürettiği ürünlerdeki fiyat artışlarının, yani Yİ-ÜFE’nin 2016 yılında yüzde 9,94’ten 2017’de yüzde 15,47’ye sıçraması, bunun bir göstergesidir.
Parlak büyümenin arka yüzünde bir dizi kırılganlığı besleyici öğenin olduğu, bugün artık daha net görülmektedir. İktidarın kefaletiyle açılan kredi musluklarının ortaya çıkardığı iç talep desteğiyle gerçekleşen büyüme, beraberinde 47 milyar doları bulan bir cari açık yaratmış ve cari açık/GSYİH oranı yüzde 6’yı bulmuştur. Büyüme telaşıyla kamuda verilen bütçe açıkları, sermayeye sağlanan teşvikler nedeniyle azalan kamu gelirleri, cari açığın yanı sıra kamu açığını da ortaya çıkarmış ve böylece ekonomi, hızlı bir biçimde “çifte açık” tehlikesi ile yüz yüze kalmıştır.
Yanlış yönetilen Türkiye ekonomisi, geçici parıltılara kurban edilerek daha zor bir darboğaza sürüklenmektedir. Sanayide yapısal sorunlar ağırlaşmış, işsizlik ve enflasyon çift hanelerde kalıcı hale gelmişken, yüzde 7,4’lük büyüme oranı başarı değil, acil olarak ele alınması gereken bir çarpıklığı yansıtmaktadır. Bu durumu aşmak, sadece niceliksel büyüme sorununa endekslenmekten vazgeçip, sanayi ve istihdamı merkezine alan, toplumsal refahı hedefleyen kalkınmacı bir büyüme anlayışı ile mümkündür.
Yunus Yener
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı