Dün açıklanan verilere göre ağustos ayında Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) bir önceki aya göre yüzde 2,30 arttı. “Bu beklentilere uygun bir rakam” değerlendirmesi sözü bile işlerin kontrolden çıktığının kanıtı. Yüzde 5 hedefiyle yola çıkıyorsunuz, daha yılın ilk 8 ayında yüzde 12,29 fiyat artışı gerçekleşiyor. Merkez Bankası daha 1 ay evvel 2018 yılsonu tüketici enflasyonunu yüzde 13,4 olarak tahmin ederken, kısa sürede bu öngörünün bir serap olduğu anlaşılıyor. Son on iki ayın enflasyonu ise yüzde 17,90’a kadar yükseliyor.
Üretici fiyatları yüzde 30’u aştı
Tüketici fiyatlarının önümüzdeki aylarda nasıl bir maliyet baskısıyla karşılaşacağının en açık belirtilerini yurt içi üretici fiyat endeksinden (Yİ-ÜFE) izlemek mümkün. Yİ-ÜFE bir ayda tam yüzde 6,60 sıçrayarak, son on iki ayda yüzde 32,13 artmış oldu. Bu son yılların rekor düzeyini temsil ediyor. Üretici fiyatlarıyla tüketici fiyatları arasındaki makas da yüzde 12,13 gibi bir noktaya kadar açıldı. Bu dinamik önümüzdeki aylarda yavaş yavaş tüketici fiyatlarına yansıyacak. Kısa sürede kamu çalışanları ve emekliler için öngörülen 2018 yılı ikinci yarı ücret artışı yüzde 3,50 emilmiş olacak.
İbre soğanlı menemene döndü
Ağustos ayında fiyatı en fazla artan ürünlerin başında yüzde 25,56 ile salça, yüzde 21,44’le yumurta, yüzde 13,56 ile salatalık geliyor. Elektrik ücreti de eylül zammından önce de ağustosta yüzde 9 artmıştı.
Bu arada tek sevindirici haber ağustosta fiyatı yüzde 30,57 gerileyen soğandan geldi. Yurttaşlarımızın siyasi tartışmalara girmekten ürktüğü/bıktığı bir konjonktürde, ağustos ayının temel tartışma gündemine menemen reçetesi oturmuştu.
Şimdiden söyleyelim,
Salça ve yumurtada bu denli fiyat artışları görüldüğü bir dönemde menemen pişirmenin de hayli tuzluya patlayacağı ortada. “Soğanlı mı olsun, yoksa soğansız mı” tartışmasında ise düşen soğan fiyatlarıyla ibrenin ilk seçeneğe döndüğünü rahatlıkla söylemek mümkün…
Stagflasyon kapıda
Son rakamlar Türkiye’nin yakında bir arada enflasyon ve durgunluğu, yani “stagflasyonu” deneyimleyeceğini gösteriyor. İthalata bağımlı bir ekonomide tutulamayan döviz fiyatları haliyle maliyetleri şişirmeye devam edecek. Alım gücü düşen yurttaşlar çaresizlikle taleplerini kusacaklar. Böylece şirketler düşen kâr marjlarına karşılık, yine de yeterli ciro yapamayacaklar. İlk çare olarak, tipik patron reçetesiyle ücretleri düşürme, eleman çıkarma silahına sarılınca talebi daha da boğacaklar. Ekonomi de aşağı doğru spiral ivme kazanacak. Bir tahminimiz de geçmişten anımsadığımız bazı pratiklerin canlanması: Tutulamayan döviz, tatmin etmeyen faiz ortamında yurttaşlar ellerindeki nakitle fiyatının göreceli az arttığını düşündükleri ürünleri istifleme eğilimine girerek kendilerini enflasyona karşı korumaya çalışacaklar. Marketler fiyat belirsizliğinde boşalan rafları dolduramayacaklar. Sonunda ürün arzında ciddi darboğazlar ortaya çıkacak.
Dolayısıyla bizleri, üzülerek söylemeliyiz ki, sonbaharla birlikte ekonomimizi daha da karanlık bir tablo bekliyor.