TMMOB Makina Mühendisleri Odası, her ay iktisatçı-yazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları bülteninin 35’ncisini “2018’de sanayiyi bekleyen sorunlar” konusuna ayırdı. TÜİK, IMF, TCMB, Hazine ve çeşitli bakanlık verileri kullanılarak yapılan analizde, 2018’de genelde ekonomiyi, özel olarak da sanayiyi bekleyen gerilim alanları üstünde duruldu ve cari açık ile kamu açığından oluşan “çifte açığa” dikkat çekildi. 2017’de sıcak para ağırlıklı dış borçlanma ve bütçeye büyük açıklar verdiren devlet teşviklerinin büyümenin ana payandaları olduğunun belirtildiği analizde, bu tür büyümenin arka yüzündeki bedellerin 2018’de ödetilmeye başlanacağına dikkat çekildi ve özellikle OHAL’in ekonomi üstündeki negatif etkileri vurgulandı.
Analizin bulguları ve öngörüler şu başlıklarla ifade edildi:
Türkiye ekonomisi, özel olarak da sanayi, 2017 yılında iç talebin ağırlıkla devlet teşvikleri ile köpürtülmesiyle, 21 milyar doları aşan sıcak para girişinin rüzgarıyla, tahminen yüzde 7’ye yakın büyüdü. Ne var ki, bu büyümenin arka yüzünde 2018’e taşınmış ağır maliyetler var ve sanayi kesimi de öteki sanayi dışı kesimler gibi, 2018’de bu bedellerin gerilimini yaşayacak.
2017’de TL’nin dolar karşısındaki yüzde 17’lik değer kaybı, Türkiye’yi öteki yükselen ülkelerden ayrıştırmıştır. Rusya, G. Afrika, Brezilya gibi ülkeler, 2017’de dolar karşısında yerel paralarını değerli kılarken Türkiye’nin yüzde 17 ile büyük ölçüde ayrışması dikkat çekici bulunmuştur.
TL’deki büyük değer kaybının sanayi malları üstüne yıktığı maliyet artışları, yapılabildiği kadar fiyatlara yansıtıldı, bu yansıtma kaçınılmaz olarak 2018’de de süreceği için sanayici, bu yeni fiyatlardan iç ve dış pazar bulma durumunda kalacak. Bulamadığı taktirde stoklarla yüz yüze kalabilecek. Satılamayan yeni konut stokları, bu riskin ilk örneklerinden sayılabilir.
İnşaatın arkasına çekilen sanayinin dış pazar yaratma yeteneği köreltildiği için, ihracatla pazar edinme imkanları da daraltılmıştır. Bu daralmada, ülkedeki OHAL ile koyulaştırılan baskıcı imajın negatif etkisi de vardır.
2017’de baş gösteren dünya enerji ve emtia fiyatları, yükselmiş döviz fiyatları ile pekişecek ve ithal enerji, artı maliyet enflasyonu yaratacaktır.
Dövizdeki hızlı artışı kontrol altında tutmak için yükseltilen faizler, yeni tırmanışlar karşısında tekrar artırılmak durumunda kalınabilir. Bu da sanayiyi “yüksek döviz-yüksek faiz” basıncı altına alabilir.
2017’de 44 milyar dolara ulaşarak GSYH’nin yüzde 5’ine vuran cari açık, özellikle kredi derecelendirme kuruluşlarının kırılganlık teşhisinde ana etken olmaya devam ediyor. Bu düzeydeki cari açığın finansmanına ek olarak, önümüzdeki 12 ayda 170 milyar dolarlık dış borcun yenilenme ihtiyacı, ortaya 210 milyar dolarlık dış borç-kaynak bulma zorunluluğunu çıkarmaktadır.
Türkiye, ekonomik kırılganlıklarının yanında, iki yıldır sürdürdüğü anti-demokratik OHAL ve dış politikadaki negatif karnesi ile riski yüksek ülke olmaktan çıkamamakta, bulunan her kaynağın faizi, maliyeti de ağırlaştırmaktadır.
Cari açık kamburuna eklenen ikinci açık, kamu maliyesi kamburudur. Hazine’nin faiz giderleri 55 milyar TL’yi bulduğu gibi, borçlandığı rakam 78 milyar TL ile zirve yapmıştır. Özellikle Hazine, dış yükümlüklerini karşılamak için dışarıdan borçlanma kapısını açmıştır. Bu da 435 milyar doları bulan dış borç stokunun kamu cephesinden tırmandırılması ve kırılganlığın artması anlamına gelmektedir.
Özetle, genelde tüm ekonomi, kaçınılmaz olarak sanayi kesimi, hızla “Çifte açık” da denilen cari açık ve kamu açığı kıskacının etkisi altına girmektedir ve bunun sanayi üstündeki doğrudan ve dolaylı etkileri ağırlaşmaya başlamıştır. Sanayi 2018 yılına bu gerilim ve endişelerle girmek zorunda bırakılmış, bu iç açıcı olmayan şartlarda, özellikle 2016 Temmuz’undan bu yana sürdürülen OHAL ikliminin bedeline de sanayici katlanmaya zorlanmıştır.